Birazdan okuyacağınız bu satırlar, Risale-i Nur’daki bir Kur’ân hakikatinin nasıl hayata hayat olduğunu keşfedeceğiniz bölümler ihtiva etmektedir.
Yaşanmışlıklar anlatılmıştır. Süreç içindeki bazı detaylar safi zihinleri idlal etmemek için kısa tutulmuştur. Şahıs bilgileri bizde mahfuzdur.
Adım F.A. şu an 27 yaşındayım, fakat aşağıdaki olayları yaşarken 25 yaşındaydım. Namazımı, niyazımı eksik etmez; elimden geldiği kadar dinimin vecibelerini yerine getirmeye çalışırdım. Sabah işime gidip, akşam evime gelme şeklinde rutin hayatım devam ederdi. Maç ve dizi izlemeyi çok severdim. Bazen günde 2-3 dizi takip ettiğimi bilirim. Aile hayatım ve bağlarım kuvvetli, eşime çok önem veren birisiydim. Az sonra anlatacaklarımı yaşayacak bir aykırılığım ve insanlara zarar veren bir yapım yoktu. Maddî durumum yerinde, ruh halim ise mükemmeldi.
Taki o güne kadar: Bir gün namazda aklıma manevî yönde kötü düşünceler (şetm) gelmeye başladı. İlk başta fazla önemsemesem de, düşünceler geldikçe onlardan kaçamaz ve onlarla ilgilenir oldum. Onlar geldikçe ben o kötü düşüncelerin derinlerine iniyordum. Namazda kaçıncı rekâtta olduğumu ve ne zaman başladığımı bile unutuyordum. Ve bu her namazda, her rekâtta yavaş yavaş artmaya başladı. Öyle yoğun vesveseler geliyordu ki, önünü alamıyordum ve onları yenmeye çalışıyordum. Onlarla savaşıp alt etme düşüncesi bende hakimdi. Ve bu zamanla namaz dışına da taşarak sosyal hayatıma uzandı. Onları zaptedemiyordum. Çok yüksek ve ulvî şeylerle ilgili bile aklıma olmadık vesveseler geliyordu. Araba geçse başka, su içsem başka vesvese beni kaplıyordu. En sevdiğim zatlar, insanlar bile bu vesveseden hissesini alıyordu. Her şey olduğu durumundan çıkmıştı benim için.
Ezan okunmadan yarım saat önce camiye gidip hazırlanan ve namazdan sonra camiden çıkmayan “ben”, namazı çabuk kılıp hemen oradan kaçmaya çalışan bir “ben”e dönüştü. Artık camiye de gitmiyordum, namaza da...
Kötü düşüncelerin, vesveselerin ardı arkası kesilmiyordu. Öyle yoğundu ki artık % 100 her şey vesvese olmuştu. Kendimden utanır oldum. İnsanlardan kaçıp, hiçbir şey konuşmuyordum. Unutmam gereken herşey zihnime bir çivi gibi vesvese olarak çakılıyordu. Bu durumda sığınacağım tek Kudret olan Allah’a yaklaşacağıma, utancımdan, sıkıntımdan daha da uzaklaşıyordum. Namazı bırakmanın üstüne, bir de duâ bile etmiyordum, çünkü edemiyordum. Şeytan benimle bir oyuncak gibi oynuyordu farkındaydım. Fakat müdahale edemiyordum. Çok acizdim, hem de çok…
Artık hayattan tat alamıyordum. Evliydim ve çocuğum yeni doğmuştu. En mutlu günlerim bir ıztıraba dönüşmüştü. En az ağladığım saat “1” saatti. Günde 3-4 saat ağladığımı biliyorum. Zayıfladım. Kilo kaybetmenin yanında artık kişiliğimi de kaybediyordum. Sonuç olarak en kötü şeyi, intiharı düşündüm.
Kim daha yaşına girmemiş çocuğunun yanında intihar etmeyi ister? İşte o kadar kötüydü durum. Vesvese o kadar yoğundu ki idrak, anlama, kavrama kabiliyetlerimi benden almıştı. Sonra doktora gittim. Acil çare lâzımdı. Ama nafile. İlâç verdi, yatış verdi v.s. hep geçiştirme dolu maddî cihetli tedaviler.
Vesveselerin yoğunluğu o kadar yoruyordu ki beni, doktor bayılacağım bir ilâçla tedavi etmeye çalışıyordu. Evet ilâcı içince bayılıyordum, kendimde olamıyordum.
İlâcı azalttığım bir dönemde bir gün internete girdim. Vesvese ile ilgili herşeyi araştırdım. Şu an tam hatırlayamıyorum, ama bir hadis karşıma çıktı ve uzun süre sonra ilk defa kalbime bir sürur ve sevinç geldi. 6 ay insanlarla konuşmayı bile unutmuştum.
Vesvese bahsi diye bir cümle karşıma çıktı. Bahsin giriş kısmını okudum, ferahladığımı hissettim, ama hiçbir şey anlamadım. Bir daha okudum, ama yine bir şey anlamadım. O dönem annem de Risale-i Nur’u bilmediği halde bana bu hakikatleri dili döndüğünce anlatmaya çalışıyordu. Sonra yanımızda çalışan kuzenimin kayınpederi Nurcu Halil Abi bendeki bu sıkıntıyı duymuş olacak ki beni evine dâvet etti. Ben de gittim. Bana Risale-i Nur verdi. Vesvese ile ilgili hakikatleri okudu. Tam vesvese Risalesi’nin ayrı basıldığı, ama bandrol alamadığı dönemdi ve piyasada “Vesvese Risalesi(bahsi)” küçük cep kitabı olarak yoktu. Oysa ki ne büyük bir ihtiyaçtı. Sonra beni damadı ile birlikte şehirdeki Yeni Asya bürosuna yönlendirdi. Bürodaki kişi bizi çok güzel karşıladı. Artık bir şeyler iyi gitmeye başlıyordu. Çok lüks bir mekân değildi, ama manevî bir ağırlığı vardı büronun ve içim huzur doldu. Tanıştık, konuştuk. Doktora anlatamadığım hislerimi büroda bir bir anlatıyordum. Her cümleme Risale-i Nur’dan bir cümle karşılık geliyordu. Sonunda bir ilâç bana verildi. Hastalar Risalesi ve Küçük Sözler...
Hayatımın yeniden başladığı anları yaşıyordum. Bürodaki görevli cep numaramı benimle ilgilenmesi için 2 kardeşe vermek üzere benden almıştı. Daha sonra beni arayıp tanışmak istediklerinde öğrendim. İki Nur Talebesi kardeş benimle ilgilenmek için görevlendirilmişti sanki.
Ben büroya kitap almak için gittim. Onlar bana doktor olmak için çabalıyorlardı. Eve gittim. Okumaya başladım. Aman ya Rabbi, okudukça sanki beni anlatıyordu. Bu kitabı yazan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri sanki benim geçirdiğim sıkıntıları yaşamıştı. Ya da bu başka bir şeydi.
Okudukça kuş gibi oldum. Okudukça lezzet aldım. Namaza tekrar başladım. Namaz bitince okumaya devam ettim. Gece teheccüde kalkmaya başladım.
Bu süreçte benimle ilgilenen 2 nur talebesi kardeş ile tanıştıktan sonra onlarla müfritane irtibat nevinden görüşmeye başladım. İşyerinde ders yapıyorduk. Her fırsatı değerlendiriyorduk. Buluştuğumuzda selâm sabahtan sonra hemen uygun yer bulup az da olsa bir ders yapıyorduk. Ayrılırken bana hep söyledikleri şuydu: “Günlük şahsî okumalarını sakın erteleme, işyerinde vakit olmasa da aç kapa.” Bu söz onların ayrılış cümlesiydi. Bu cümlenin hakikatini sonradan öğrendim. Meğerse bu Üstadımızın bir tavsiyesi imiş. Evet tavsiye işe yaradı az da olsa cep telefonundan, küçük cep risalelerimden okuyordum. Bu kitaplar yetmemeye başladı. Büroya gittim. 1 takım Risale-i Nur Külliyatı aldım. İşim icabı birkaç şubemiz olduğundan, Külliyatı her şubeye kavanozların arkasına koyarak taksim ettim. Her gittiğim yerde en az 2 kitap oluyordu. Okudukça okuyordum. Okudukça orada çalışan arkadaşlara da bu hakikatleri dilim döndüğünce anlatmaya başladım. Öyle bir hal ki bu “ben bir şey bilmediğim halde sadece okuduğum yeri anlatmaya çalışırken onlarda beni dinliyordu” sonra bir iki arkadaş onlarda merakla okumaya başladılar. Bu süreçte 2 Nurcu kardeş hiç irtibatı kesmedi. Tabi bazı olumsuzluklar da oluyordu. Babamın bakış açısını bildiklerinden beni ziyaretleri rahat olmuyordu, ama hiç bırakmadılar. Tam ders esnasında babam arıyor ya da dükkâna geliyordu. Babam bu son olaylardan sonra cemaat ve bu tarz işlere karşı olduğundan ona anlatamamıştım bile. Bu yönüyle de biraz zorluk çekiyordum. Sadece oğlundaki değişime baksa bu hizmetin önemini fark edecek ve kalbi biraz ısınacaktı, ama o gözünü kapıyordu.
Bu zamandan sonra vesvese hızlı bir şekilde azalmaya başladı. Vesvese zirvesinden dönmüştüm. Benimle ilgilenen abiden biri ile bir gün telefonda konuşurken, bana başka bir abinin akşam vesvese bahsini derste yaptığını, istifade için mutlaka yanına gitmemi söyledi. Halbuki Vesvese Risalesini hep okuyorduk, konuşuyorduk nedendi bu ısrarı? Dayanamadım hemen diğer şubeye giderken uğradım. Abimiz beni evinde ağırladı. Akşam yaptığı dersi yaptı. Diğer abimizin ısrarını ders sonunda anladım. Sanki biz hiç bu bahsi okumamıştık. Çünkü o da aynı şeyi hissetmişti. İlâçları tek tek bıraktım. 10 ilâçtan sadece 1 tane kalmıştı. Sonra umreye tek başıma gittim. Umreye giderken yanıma Sözler’i ve Mektubat’ı aldım. Tabi bu da Nurcu abilerin bir taktiğiydi. Birisi bana şunu söyledi: Peygamber Efendimiz’in (asm) makamına gidince 19. Mektub’u aç sanki karşında imiş gibi oku. Aynı şeyi Kâbe’ye gidincede 25. Söz için söyledi. Kâbe’yi tam karşına al. Sakin bir yere çekil ve oku dedi. Her iki dediğini de yaptım.
Umreden döndüm hastalığım tamamen bitti. Hayattan lezzet, okuduğumdan, konuştuğumdan tat alıyorum. Günde 15-20 sayfa okuyorum. Abdestsiz gezmemeye çalışıyorum. En çok okuduğum bestsellerim Vesvese bahsi, Hastalar Risalesi ve 13. Lem’a oluyor. Şu an vesveseden hiç iz kalmadı Elhamdülillah. Okumaya ve derslere devam etmeye çalışıyorum. Allah başta Peygamber Efendimizden (asm), Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hz. ve bütün Risale-i Nur Talebelerinden razı olsun. Rabbim bu hastalığın tekrarını vermesin. Darda, zorda kalanları da Kur’ân’ın bu zamandaki hakikati olan Risale-i Nur ile tanışmayı nasip etsin. Amin.
İnsan çok aciz hem de çok...
Selâm ve duâ ile…