On yıllarca devletin imkânlarıyla eğitim ver, sonra bunun altından bir canavar çıksın. Olacak şey mi? Canını emanet et, sonra cana kastedilsin. “Eğitimli çete”, ne günlere kaldık.
Kıyamet asrı olduğundan mıdır nedir, insanlıktan utandıran haberler duyar olduk. Dünya Filistin’deki soykırımı seyrediyor. On binlerce çocuk katlediliyor. Gücü elinde bulunduran vahşî zihniyetler katliama destek veriyor. İslam ülkelerinin başındaki vicdanı körelmiş, dünya hırsıyla gözü dönmüş sözde Müslüman zalimler, daha büyük zalimlere sessiz kalarak ya da gizli iş birliği yaparak destek veriyorlar. Celladını beslemek gibi bir şey bu. Tam da bir “imtihan dünyası” görüntüsü bu yaşananlar...
Ülkemizde, masum çocuklar, yüksek eğitim almış kişiler tarafından işlenen insanlık dışı cinayetlere kurban gidiyor. Metropol şehirlerimizin orta yerinde kadınların başları kesiliyor. “Yuh olsun!” demek etkisiz kalıyor artık. Karanlık bir distopya filmi izliyor gibiyiz. Adaletin temin edilmediği, insan haklarının ayaklar altında olduğu bir dünyada yaşansa ne olacak ki. Bu tür haberlerle hayatın tadı kaçıyor. Masumların çırpındığı, ateşler içinde göz göre göre yandığı, yakıldığı, boğazı sıkılıp öldürüldüğü, tanımadığı, bilmediği ama kendine güvenilerek teslim edildiği hastanelerde cânî ruhluların vahşî yüzüyle tanıştığı ve hayatına kastedildiği bir dünya. Kelimeler kifayetsiz.
Bir asır önce Bediüzzaman Said Nursî’nin, “Din ilimleriyle fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir eğitim modeli”ne vicdan yoksunları kulak vermedi. İdeolojik eğitim terörist, cânî, hain gibi sıfatlara sahip insan müsveddeleri yetiştiriyor. Vicdansız bir eğitimin içinden geçiyor kuşaklar. Vicdanı harekete geçirecek bir sistemi olmayan eğitimle, korumakla vazifeli olduğu insanlara silah çeviren, küçücük, masum hayatlara kasteden insan kılıklı sırtlanlar yetiştiriliyor. Bütün kurum bir bütün hâlinde yoldan çıkmış demiyoruz elbette. Ama bir bebeğin bile hayatının kastedilmesine izin vermeyecek bir sistemin kurulması için kafa yorulmalıdır. Bu konuda Said Nursî’yi dinlemeyen zihniyetin geldiği nokta bu işte. Daha fazla canlar yanmadan vicdanı da harekete geçirecek dinamikleri olan bir sistem bulunmalıdır. Bir masumu bile kaybetme lüksü olmayan tedbir alınmalıdır. Ehl-i vicdan harekete geçmelidir. Öğrencim söylemişti, “Bir şeyler yapabilirim inancı ile ancak yapamayacağım denilen konuların üzerine gidebilirsiniz.” Evet, kötülük bizim şikâyetimizle bitmeyecek. Hz. Peygamber de (asm) şikâyetçi olmuştu. Ama şikâyetçi olduğu konularda beddua etmemiş, “Ben rahmet peygamberi olarak gönderildim” diyerek, şikâyetçi olduğu insanlara, beldelere dualar etmişti. Ve sonra o beldeler ve insanları O’nun (asm) mesajlarına kulak verip, O’nu (asm) rehber kabul etmişlerdi.
Hasılı, eğitimin her kademesinde vicdanı uyandıracak ve harekete geçirecek yaklaşımlara acilen ve şiddetle ihtiyaç var.