‘Bilmiyorum’ ne güzel bir kelime. Kaçış da olsa, kavuşma da olsa, iyi geliyor insana.
Bana, ‘Ne zaman?’ diyorlar. Donup kalıyorum. Dün mü, bugün mü, yoksa yarın mı? Yüzüm kızarıyor, burnumun direği sızlıyor, içimde kıpır kıpır ediyor bir şeyler. Onu da soruyorlar, ‘Neler oluyor?’ diyorlar. Bilmiyorum. Elimin uzanamadığı içimde bir tatlı rüzgâr esiyor, bazen üşütüyor bazen serinletiyor beni, nedendir, neredendir bilmiyorum. İçimde akıp giden nehrin nereye döküldüğünü, nereden döküldüğünü. Bilmiyorum.
Bana, ‘Seviyor musun?’ diyorlar. Seni de olsa onu da olsa bilmiyorum. Neden toparlayamıyorum heveslerimi? Avuç içim neden tutmuyor sevgimi? Bilmiyorum. Hâkim olamadığım bir kahkaha tufanı kopuyor içimde, elinde balon taşıyan çocuğu alıp götürmesi gibi uzaklara. Beni de bir duygu ayaklarımı kesiyor yerden. Gidiyorum, gidiyorum. Nerede duracak bu kelimeler? Duracak mı? Kelimelerle mi kuruyorum yolculuğumu? Bilmiyorum. Ne çok bilmiyorum varmış elimde oyuncaklar? Ne çok uçurtmalarım varmış çocukluktan kalma gökyüzü bekleyen. Ne çok kaçmış duygularım kendimden. Bu tren nereye gidiyor diyorlar. Gider mi gelir mi bilmiyorum. Ağlıyordu diyorlar. Sevinçten mi kederden mi bilmiyorum. Bilmiyorum gerçekten. Yarın yağmur yağar mı, güneş açar mı? Çiçek açar mı kışın, baharda gül solar mı? Bilmiyorum.
Annemin ellerinden öpsem, dizinin dibine oturup sohbet etsem, sonra göz yaşları döksem. Beni affeder mi? Saçlarımı okşar mı? Bilmiyorum. Hani oturup birlikte yemek yerdik ya, dışarıdan gelince akşamları… Patatesli bulgur pilavı ve yoğurttu cazibemiz. Annemin ocağı tütmez oldu nicedir, o bekler şimdi bizi, neden geciktiler diye. Ne yapsak da onun elinin değdiği tadı, lezzeti bulamıyoruz şimdi. Nedendir, neden böyledir bilmiyorum.
Zaten Ayşe teyze de yok, Hanım teyze de yok epeydir annemin arkadaşları. Ne de tatlı, kendilerinden geçercesine muhabbet ederlerdi mübarekler. Onları izlemek bile zevkti. Hele de Ayşe teyzeyle olan birliktelikleri ne de lezzetliydi. Kocaman bir doksan yıl vardı bu birlikteliğin ardında. Neler neler yaşamışlardı kim bilir. Ne gençlik hatıraları… Ben ne bileyim bunları? Nereden bileyim. O epeyce bir zamandır kimseyle o eski günleri konuşmuyor. Geçenlerde bana söyledi, ‘tadı kaçtı dünyanın’ diye. Gözlerinde daha önce onda hiç görmediğim bir endişe vardı. Yeniden görüşecek miyiz oğlum sonra, dedi titrek bir sesle. Ve şimdilerde iki cümle kuruyor, dökülüyor göz yaşları yağmur gibi. Nedendir bütün bunlar bilmiyorum. Ama rahmetli babamı konuşunca onunla, baktım mutlu oldu, yüzü güldü, neşelendi. Mezarına gittiğimizde babamın, ne güzel dertleşti onunla, sessizce. ‘Nasıl da mutluyduk o gün.’ dedi dışarıya sızmış bir ses tonuyla. Emin olun sanki uzun zamandır görüşmemiş annemle, evde onu karşılamış gibi, ‘Nasılsın Mustafa?’ dedi ve yine döküldü göz yaşları mutlu. Bir şeyler fısıldaştılar ama duyamadım. Ne dediler birbirlerine. Bilmiyorum.
Bir şeyler dönüyor etrafımda. Bilmiyorum, bilemiyorum. Ne olur bana bir şeyler söyleyin. Annemi, düşündüklerini, yaşadıklarını anlamak istiyorum. Ayşe teyzeyi, Hanım teyzeyi o tatlı sohbetlerini anlamak istiyorum. Bilmiyorum ne bu yaşadıklarım. Yoğun bir duygu bulutunun içinde taa uzaklara doğru çekiyor bir şey beni. Bu gidiş nereye, bilmiyorum. Ama güzel olan bir şey var ki, bilmediğimi biliyorum. Bilseydim güzel olur muydu? Bilmiyorum