Üniversite; öğrencileriyle güzel, dersler de öyle.
Gençlerin gözünde hayatı görmek sizi de zenginleştiriyor. Değer verince, güven duyunca herkes için gün daha da güzelleşiyor. Seviyorsanız, seviliyorsunuz; iletişimin de temel kuralı bu galiba.
Her sene, farklı ülkelerden, şehirlerden; farklı görüşlerde, düşüncelerde, hayallerde; yüzlerce, binlerce öğrenci ile tanışıyoruz. Bu çok güzel ve heyecan veren bir durum. Ne tarafa dönsen bir değil, pek çok dünyalar var seni dinleyen ya da senin dinlediğin. Her öğrenci hayatın farklı bir yüzüne açılan bir pencere gibi.
Dönemin ilk dersi ilginçtir. Yeniliğin, yabancılığın, farklılığın tadı vardır o derste. Hoca da öğrenci de heyecanlıdır. Hoca, derse nasıl başlayayım, öğrenci ders nasıl başlayacak merakındadır. Otuz yıldır derse giren bir hoca olarak söyleyebilirim ki, öğrenciler samimi, doğal bir hocayı yormazlar. Samimiyetin olağanüstü yüzü eğitimde kendini gösteriyor. Hüsn-ü zan adem-i itimat kuralı (Güzel düşün, ama tedbirli de ol.) her iki taraf için de fayda taşıyor.
Sevginin hâkim olduğu ortamlarda işler saygı ile nezaketle yürür. Kampüsler öğrenci ile güzel. Ne bina, ne idareci, ne hoca, ne memur, vb. hiçbiri öğrencisiz olmuyor.
Dönemin ilk günü herkes için heyecan günüdür. Bir giriyorsunuz amfide kimi farklı ülkeden, kimi farklı şehirden, farklı aileden, farklı görüşten yüzlerce öğrenci karşınızda. Gel de heyecanlanma. Salona girince âdeta Türkiye’nin şehirlerine, Suriye’ye, Afganistan’a girmiş gibi oluyorsunuz. Bir geniş çaplı renkliliğin, çeşitliliğin içinde buluyorsunuz kendinizi. Bir de dersler başlayıp, her ders öncesi şöyle bir düşünce paylaşımı yapınca, demeyin dersin keyfine. Bir de bazen sınıflarda enstrümanları olan öğrenciler oluyor, onlardan bir musikî faslı ile derse başlamak da dikkat çekici oluyor. Böylece ders, sıkıcılıktan kurtuluyor derse katılanlar “pozitif enerji”yle doluyor.
Otuz yıl olmuş bu sınıflara gireli. On binlerce öğrenci ile tanışmışız. Şimdi yeni dönemde yılın ilk dersine girerken ben; yeni bir kişi, yenilenmiş bir zihin, taze bir heyecan, titrek sesler ve çaktırmadan heyecan terleri döken bir eğitimci olarak, geliştiren adrenalinin tadını çıkarıyorum. Bunun yerine başka bir şey konulmuyor. Bazen “Cennet’te de eğitim var mıdır acaba?” diyesim geliyor. Benim için eğitim bir Cennet atmosferi. Öğrencilerin, saygısızlık taşımayan ama bana uymayan görüşlerini, tavırlarını ayrıca anlamlı buluyorum. Ben öğrencilerin her birini hayata açılan bir farklı pencere olarak görüyorum. Ömrümün önemli bir bölümünü onlarla geçirdim, belli ki, onları severek öleceğim. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” denir ya, ben de onlarla yaşarken, onlarla uğraşırken, onları severken öleceğim galiba.
Olsun, severek yaşamak, sevilerek ölmek, dünyada da cennet değil mi? Muhabbetle...