Üstad Bediüzzaman, “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözüyle dile getirilen vurdumduymaz, havaleci ve bencil yaklaşım için “istibdadın yadigârı” ifadesini kullanıyor.
Neden? Çünkü istibdat insanları korkutuyor, sindiriyor, pasifleştiriyor, duygu ve kabiliyetlerini köreltiyor ve dumura uğratıyor.
Sonuçta duyarsız, “ne kokar ne bulaşır” denilen cinsten, silik, inisiyatif almaktan köşe bucak kaçan, “Ağrısız başım, kaygısız aşım” deyip kendi köşesine hapsolan ve hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir insan tipi ortaya çıkıyor.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözü aynı halin doğurduğu tiplemeyi ifade ediyor.
Yine Üstadın 110 küsur sene öncesindeki durum için söylediği “Evvelce şarkın bir uzvu hastalanmış zannediyordum, sonra anladım ki hastalık İstanbul’un kalbindeymiş” diyerek işaret ettiği ve “İstibdat İstanbul’da kan bırakmamış” sözüyle netleştirdiği tarihî tesbitler, sonraki dönemlerde istibdadın koyulaşıp sertleştiği her aşama için de geçerli.
Cumhuriyet adı altında uygulanan ve Üstadın “istibdad-ı mutlak” olarak nitelediği tek parti ve şeflik rejiminde; onu tekrar hortlatmak için yapılan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15-20 Temmuz müdahalelerinde olduğu gibi.
Bu tesbitler, şeklen kaldırılalı 7 seneye yakın bir zaman geçmiş olsa dahi olumsuz etki ve sonuçları maalesef hâlâ devam etmekte olan OHAL takviyeli tek adam rejiminin hükmettiği günümüz Türkiye’si için de geçerli.
Bu noktada istibdadın panzehiri olan hürriyet ve demokrasi, insanın fıtratına yaratılıştan konulan ve alabildiğine gelişmeye açık olan duygu ve kabiliyetlerin önündeki engelleri kaldırması yönüyle bilhassa önemli.
Ki Üstad bu manaları 1908’de 2. Meşrutiyetin ilânından hemen sonra Sultanahmet ve Selânik meydanlarında irad ettiği “Hürriyete hitap” nutuklarında son derece güzel, derin ve kapsamlı bir şekilde izah ve tahlil ediyor.
Bugün yaşanan sıkıntıları ancak bu çerçevede bir hürriyet ve demokrasi mücadelesini devam ettirerek aşabilir ve bunalmış, bezmiş, ümidini kaybetmiş topluma ancak bu mücadeleyle moral ve ümit ışığı yakabiliriz.
31 Mart’ta ve 20’li, 30’lu, 40’lı yıllarda Üstadın; 27 Mayıs’ta talebelerinin; 12 Mart, 12 Eylül. 28 Şubat ve 15-20 Temmuz’da Yeni Asya’nın yaptığı gibi...