İsim vermeyen okuyucumuz: “Şu hadisin manası nedir? ”Bir ümmet peygamberden sonra ihtilâfa düşerse, muhakkak hakkı tutmayan ehl-i fesat ve dalâlet hak ehline galip gelir.”1
Ehl-i Fitneye Dikkat!
Görüldüğü gibi, Resulullah (asm), ümmetini ihtilâfa karşı uyarıyor. Resulullah (asm) bu hadisinde ümmetin bir tarafını ihtilâf çıkarmakla takbih etmiyor. Çünkü zaten O (asm), ümmetin ihtilâfında rahmet görmüş2 bir Peygamber’dir. Hatta Resulullah (asm) “Ümmetim dalâlette birleşmez”3 buyurarak, ümmeti içinde bir ihtilâf vâki olduğunda çoğunluğun dalâlette değil, hak üzere bulunacağını da ifade buyurmuştur.
Resulullah (asm) bu hadisinde, ihtilâf ve nizaı fırsat bilerek fitne çıkaran ehl-i dalâlete dikkat çekmiştir. Ümmetin buna dikkat etmesini istemiştir.
Nitekim Cenab-ı Allah: “Allah ve resulüne itaat edin. Birbirinize düşmeyin. Sonra zayıflarsınız ve gücünüz elden gider.”4 Buyuruyor.
Zayıflarsak ve gücümüz elden giderse, kazanan kim olur? Ehl-i dalâlet değil mi?
Yani terazinin bir kefesinde ehl-i hak, yani ümmet, diğer kefesinde ehl-i fesat ve dalâlet vardır. Hazret-i Muhammed’in (asm) ümmeti ihtilâfa düştüğünde, eğer bu ihtilâf doğru yönetilemezse, bundan ehl-i fesat ve dalâlet kârlı çıkıyor. Çünkü ehl-i hak bu ihtilâftan güç kaybediyor, ehl-i dalâlet ise ehl-i hakkın zaafından güç kazanıyor. Çünkü ehl-i hakkın arasına attığı ihtilâf ile ehl-i hakkı güçsüz bırakmış, can evinden vurmuş oluyor.
Aklınızı Başınıza Alınız!
Zararlı ihtilâfın ve nizaın açtığı şu hasarlardan insan titriyor: “Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, [Mü’minler ancak kardeştir, meâlindeki âyet-i kerimenin] kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir, birini yukarı, birini aşağı indirir.”
“İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, ‘Mü’min için mü’min, sağlam yapılmış bir binanın birbirine kuvvet veren taşları gibidir.’ düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız. Sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz.”5
“İçinize Bir Mübayenet Düşmesin!”
Uyarı yine Üstadımızdan: “Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılınçlarına mukabele edemedikleri için şakirdleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrebler veya hissiyatları muhalefetinden, zayıf damarları bulup şakirdler içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım.
Sakın, çok dikkat ediniz; içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan hâlî olamaz fakat tevbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli râbıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla, dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir” deyip, nefsinizi susturunuz. Medâr-ı niza’ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız. Herkes bir meşrebde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.”6
Medar-ı niza meselelerimiz meşverete geldikten… Meşverette müzakere edildikten ve bir karar ortaya çıktıktan sonra, münferit olarak bize düşen edep, ne sosyal medyada, ne de şurada veya burada meşveretin kararını serişte ederek vicdanları kanatmamaktır. Meşveretin kararına teslim olmaktır. Aksi takdirde meşveretin karşısına kendi enaniyetimizi koymuş olmaktayız ki, bizim mesleğimiz bu değildir.
Dipnotlar:
1- Feyzu’l-Kadir, 5/514.
2- Feyzü’l-Kadir, 1:210-212.
3- Buharî, Salât: 88, Edep: 36, Mezalim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Nesâî, Zekât: 67; Müsned, 4:405, 409.
4- Enfal Suresi: 46.
5- Mektubat, s. 318.
6- Kastamonu Lâhikası, s. 242.