Din ve vicdan hürriyeti, insanca yaşamanın vazgeçilmez değerlerindendir.
Hayatını sürdürme ve inancını yaşayabilme ise, insanın en başta gelen temel hürriyet hakkıdır. Fikir, düşüncenin mahsulü; düşünmek ise insan olmanın gereğidir. Manası siyasî tariflere sığmayacak kadar büyüktür hürriyetin.
Bayrağın serbestçe dalgalanabilmesi, ibadetin serbest bir şekilde yapılabilmesi; vatanında her türlü düşman endişesinden uzak olarak yaşayan insanların “Göğsünü gere gere ben Müslümanım diyebilmesi”, hürriyetin ta kendisidir.
Kayıt altında bulunmak, istibdada maruz kalmak; yani hak hukuk tanımaz bir anlayışla, gerek fiilî ve gerekse psikolojik zulmün; neticeten, baskı ve keyfî idare biçiminin hürriyetle bağdaşması mümkün değildir.
Hayat ile hürriyet, bir manada birbirine müsâvi.
Hürriyeti hayatının “en esaslı düsturu”1 olarak ifade eden Bediüzzaman, “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”2 diyerek hürriyetin insan hayatındaki yerini dikkat çekiyor.
Bedeli kanlarla, canlarla ödenen; buna karşılık ise, hiçbir değer takdir edilemeyecek olan hürriyet bir mefkûredir, bir inanıştır; Allah’tan başka Rab tanımamaktır ve bu, aynı zamanda bir imandır.
Allah’a kul olmak kadar büyük bir hürriyet olmaz. Çünkü hatırların, minnetlerin, mihnetlerin ve korku elinin ulaşamayacağı bir hürriyettir, Âlemlerin Rabbine kul olmak...
Bu itikadı, sığ mülâhazaların istiab etmesi mümkün değildir.
Toplum nizamından önce fertler, bizâtihî, kendi âlemleri içinde “hür” olmalıdırlar. Ne etkiler ne de tepkiler inandığı doğruları ve doğru düşüncesini bastırmalıdır.
Böyle olmakla beraber, kayıtsız, şartsız bir hürriyet anlayışı ya da tayin edici, tahdit edici unsurların varlığı da, “hürriyet”in katlidir. Beden hür olmayı arzu ettiği gibi, ruh da hür olmak ister.
“Daha sıkı düşünülürse hürriyet, hayatın ve ruhun ta kendisidir.”3
Evinde, köyünde, şehrinde, hatta dünyasında hür olmak ister; hür yaşamak emelindedir insanoğlu.
Olmalı da!
Fakat, başkalarının hürriyete olan ihtiyacını unutmadan, göz ardı etmeden. Risale-i Nur’da ifade edildiği üzere; “Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine ne gayriye zararı dokunmasın.”4
İnsanın önce kendine, sonra da diğer insanlara saygılı olması, onların hürriyetine halel verici hiçbir davranışta bulunmaması gerekir. Zira, evine hırsızın, köyüne uğursuzun, ülkesine düşmanın musallat olacağı endişesi, hürriyeti gölgeler.
İnsan düşüncesinde, fikrinde, zikrinde hür olmalı kelebekler gibi… Buna, başkasının ne olumsuz bir mübâhesesi ne de muâhezesi engel olmalı.
Velhasıl:
Ezan-ı Muhammedî’nin semaları delerek ulaştığı yere kadar inancını, inandığı değerleri haykırabilmeli, avazının çıktığı kadar insan.
Hakkın hatırı; hürriyetin hakkı için…
“Hür doğmalı, hür yaşamalı, hür olarak ölmeli.
Başlarımız dik durmalı, yüzlerimiz gülmeli.”
A.R.A.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 483.
2- Emirdağ Lahikası, s. 47.
3- Peyami Safa, Seçmeler, s. 51.
4- Tarihçe-i Hayat, s 92.