Allah’ın dinine inanmış ve peygamberini tasdik etmiş kimseler birbirinin manevî akrabası, yakını ve dostlarıdır. Bu cümleden olarak, insanlar arasında yakınlığın asıl sebebi, din birliğidir.
Müslümanlarla gayr-ı müslimler aynı ırkın mensubu olsalar bile (Macarların Türk ırkından olmaları gibi), bu yakınlığın Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur.
Mesela; Hz. Nuh’un oğlu, babasına inanmadığı, dolayısıyla iman etmediği için Allah ü Teâlâ onu, Nuh peygamberin ailesinden sayma- mıştır. Diğer tarafta ise, Peygamber Efendimiz (asm), aralarında bir nesep bağı bulunmayan Selmân-ı Fârisî’yi, manen, kendi ailesinden saymış; birçok Sahabî en yakınları olan babalarıyla ya da oğullarıyla din adına savaşmışlardır.
Bir tarafta inandığı değerler ve İslâm için babasıyla cihad eden oğul ya da oğluyla cihad eden baba; diğer tarafta, babası Nuh Aleyhisselâma inanmadığı, Allah’a iman etmediği için babasının davetini reddeden oğul Kenan!
Bununla ilgili olarak, “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O (Kenan) asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir”1
Samimi dindar insanlar, hangi milletten ve kavimden olursa olsun, toplum içinde belli bir yere sahip ve saygındır. İnsanlar, Allah’ın emirlerine itaatleri nisbetinde üstün ve şerefli olurlar. Yoksa, değer ne çoklukta ne yoklukta bulunur.
Bir örnek:
Bu ülkenin insanına yıllarca, hem de sabahın alaca karanlığında, kahvehanelerde Muhammed Ali’nin boks maçını izlettiren sebep, onun Müslüman olmasından başka bir şey değildi.
Amerikalı dünya ağır sıklet boks şampiyonundan, Cassius Marcellus Clay olduğu günlerde, insanımız onun varlığından ne haberdardı ne de maçını bilen vardı. Müslüman olunca, onu tanımaya başladı; merak sardı gönlünü, maçı için, feda etti gününü.
Neden?
“İnnemel mü’minûne ıhvetün.”
Dünyanın öteki ucunda bile olsa, duyunca, Müslüman’ın sevincine, kederine, kahrına şerik olur kalbimiz.
Çünkü, Kitapta, “Mü’minler ancak kardeştirler”2 buyruluyor.
Demek, mü’minlerin birbirleriyle Allah için görüşmeleri, konuşmaları, birbirine sevgi duymaları; vatanına, milletine Allah için hizmet etmeleri, himmet etmeleri, Allah’ın rızasına daha uygun düşüyor.
Öyle ya!
Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, dinimiz bir, kitabımız bir, vatanımız bir. Birçok birlik sebebiyle her birimiz “bir”iz, biz.
Gönüller sultanı Efendimiz (asm), asırlar öncesi, “Ey Allah’ın kulları kardeş olun”3 demiyor mu?
İfade etmeye çalıştığımız bütün bu değerleri, değer kazandıran emirleri göz ardı edip; “Sen şucusun”, “öteki bucu” sözleri, münafığın bilindik bir hilesi.
Bu toprağı canlarıyla, kanlarıyla kollayanlar; yollarında yol alanlar, kardeş kardeş yaşamanın yollarına bakmalı.
Bizi bize kardeş eden değerlerin ilelebet pâyidâr olması için…
Dipnotlar:
1 Hûd Suresi, 46.
2 Hucurât Suresi, 10.
3 Buhârî, Edeb, 62.