Bayramlar, insan gönlünde bir inşirah; sevinç günleri, coşku günleridir. İnsanların gözlerinin içi güler o günlerde âdeta.
“Şu bayramlar da olmasa, azizim, birbirimizi unutacağız neredeyse!” yakınmalarıyla da olsa, o günlerde herkes görüştüğü için mutlu, yarınlardan umutlu.
Bayramlar, yaşanmalı.
Çoluk çocuğumuza bu müstesna zamanın manası, maksadı anlatılıp, bayramın rahmetinden, bereketinden; hazzından ve huzurundan hep birlikte hissedar olmalı.
Bu kutlu günleri, gönüllerin inşası için değerlendirmek varken, sıradan bir gün gibi görerek sadece bir tatil olarak geçirmemeli.
Bayramlar, bir müessesedir ve onların da kendine mahsus âdâbı, erkânı var. Bunları hem bilmeli ve hem de arkadan gelenlere bildirmeli.
Memleket vüs’atine varan mutluluk hâlelerinin toplum içindeki ve insanların ruh hâletindeki akislerini göz ardı edemeyiz. Çünkü bayramlar, gönüller üzerine tesis edilen; izzetin, ikramın, saygının ve sevginin gözle görünür hâle geldiği günlerdir.
Bayramı “bayram”, seyranı da “seyran” bilmek gerekir.
Bugünden sonra bayrama, saadete üç gün kaldı.
Bayramlarını bayram edenler, kollarını çoktan sıvadı bu senenin Ramazan Bayramı hazırlıklarına.
Sıla-i rahim maksadıyla yola çıkacak olanların çantaları hazır.
Ev hanımları ise, her zaman heyecanlıdır, bayram günleri yaklaşırken. Evin sağına soluna çeki düzen verilir. Tatlılar, çörekler, börekler, çeşit çeşit ikramlar hazırlanmıştır misafirlere ikram etmek arzusuyla.
Çocuklar, çoktan ele alınmıştır bile…
İmkânlar ölçüsünde, üst baş, kılık kıyafet ya da hoşlanacakları cinsten hediyeler alınarak sevindirilir ya da sevindirilmelidir körpeler.
Empati yapıp, garibe gurabaya da göz atmak hatta el atmak gerekmez mi, bayramlarda? Onları hoşnut etmek, Rabbimizin hoşnutluğuna vesiledir.
Peygamber Efendimizin (asm), “Bir Müslümanın, din kardeşini üç gün üç geceden fazla terk edip küs durması helâl değildir”1 hadisine uyarak, birbiriyle küs olanlar bu günlerde barışır. Böylece, alınlardaki derin kırışıklar, yerini tebessüme terk eder.
Dahası:
“Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar üzerinize sel gibi gelirdi”2 ikazı asla unutulmaz ve o paratoner insanların elleri öpülür; duaları alınır, bu mübarek günlerde.
Eşe dosta, konu komşuya önce gönüller, sonra da kapılar açılır ardına kadar.
Güzel günler, güzel yaşanarak, güzel insanlar şâdân olur, inşallah.
Dipnotlar:
1- Buharî, Edeb, 62. 2- Mektubat, s. 252.