Türkiye’nin, belki de dünyanın en önemli problemlerinden birisi olan ahlâkî çöküntüyü Türkiye nasıl önleyecek?
Yalandan, hırsızlıktan, katilden, gıybetten, riyadan, kul ve kamu hakkına kadar genel mânâda her alanda görülen, hatta herkesin şikâyetçi olduğu bu önemli problem nasıl düzeltilecek?
Herkesin cebini parayla doldurarak mı? Kuvvetli kanun yapıp arkasına devlet kuvvetlerini ve adaleti koyarak mı? Sokakları kameralarla donatarak mı? Fertleri iman ve ahiret inancıyla şuurlandırarak mı?
Akla gelmedik usullerle kaçak elektrik kullanan, vergi kaçırmak için her yolu deneyen, bir lira kâr edeceğim diye yalan söyleyen, gayrimeşrû yollarla köşeyi dönmeye çalışan, ar ve haya sınırlarını zorlayan, gayesine ulaşmak için her şeyi mübah gören, vb. gibi bir erozyon nasıl önlenecek?
Bu düzelmez deyip peşini bırakıp “Ne olursa olsun” mu demeliyiz? Yoksa elimizden geldiği kadar düzeltmeye mi çalışmalıyız. Görülen o ki 20 sene, 50 sene öncesini arıyoruz. Acaba böyle giderse 20 sene, 50 sene sonrası nasıl olur? Düşünmek bile istemiyoruz. Allah korusun diyoruz.
Toplumu idareye talip olan siyasî partiler -iktidarıyla ve muhalefetiyle- bu konuda ne düşünüyorlar, bir programları var mı? Sivil toplum kuruluşlarımız ne düşünüyorlar? Okullarda okutulan müfredatımız nesilleri bunlardan çekecek yeterlilikte mi? Toplumu oluşturan bizler bu konuda neler yapıyoruz?
Gelişmiş ülkelerde Japonya’da, Almanya’da, Amerika’da durum ne? Fransa’da bir ara görülen sarı yelekliler olayı, Amerika’da yeni olan büyük yangın sonrası yağmalamayı önlemek için konulan sokağa çıkma yasağı, bazı büyük şehirlerde 15 dakika kesilen elektrik sonrası yağmalama, Almanya’da işlenen suçlar ve cezaev- lerinin durumu... Maddeten zengin olmak problemi çözüyor mu? Bizimle kıyaslandığında ortaya ne çıkıyor?
Özellikle fertlerin maddeten zengin olması bir derece ellerini bunlardan çektirebilir. Fakat zengin olup da fırsat bulduğunda bunlara yönelen kimselere ne demeli? Fakir olup da bunlara tevessül etmeyen kimseler neyi ifade ediyor?
Avrupa ile bizi kıyaslamak da ne derece doğru? Muharref bir dini terk eden toplumla, bütün bunlara belli ölçüler koyan hak bir dini terk eden toplumun durumu nasıl olur? Suç oranla- rımızın bu kadar yüksek olması sadece maddî sebeplerle açıklanabilir mi?
O zaman ne yapmalıyız? Bu kadar müzminleşen bu sosyal yaramızı nasıl tedavi edeceğiz?
Aslında bu toplum bu hastalıkların tedavisine çok da yabancı değil. Elli sene, yüz sene öncesine bakıldığında bu hastalıklar toplumda yok denecek kadar azdı. O gün niye öyleydi bu gün niye böyle? O gün yapılanlar bu gün yapılsa bu hastalıklar azalır mı?
Aslında güzel ahlâkın kaynağı başta dinimiz olmak üzere semavî dinler olduğu bilinen bir gerçektir. Dinimiz de bütün güzel ahlâkı emretmiş, kötülükleri de yasaklamıştır. Geçmişteki cemiyetlerimizde bunlar yaşanmış huzurlu ve mutlu toplumlar oluşturmuşlardır.
Şimdi de ciddi ve doğru bir eğitimle bunlar verilirse zamanla bu hastalıklar azalır ve kalkar. Dinin temel esasları-Allah ve ahiret inancı- anlayacakları şekilde din ilimleri ile fen ilimlerini mezcederek ikna ve ispatla bu hastalığı tedavi eder. Bunu öğretmenlerimizle, imam-hatiplerimizle ve kitle iletişim araçlarıyla topluma maledebiliriz. O zaman kuvvetli kanunları ve adil olan adaleti de arkasına koyarsak istediğimiz neticeyi alırız.
Yalnız bu önemli konuda siyasî partilerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız ortak bir konsensüs (anlaşma) sağlamalıdırlar. Muhalefe- tiyle, iktidarıyla bu konuda birlik içinde olunmalıdır. Bu, bu ülkenin en önemli ortak problemidir.
Temennimiz o ki, bir musibet bizi terbiye etmeden tedbirimizi alıp toplumumuzu huzur ve sükûna kavuşturalım.