Hayatın akışı içinde bazan peş peşe, bazan iç içe gelen çetin imtihanlarla sınanıyoruz.
Hadis-i Şerifte şükürle beraber imanın iki şubesinden biri olarak tavsif edilen sabır kuvveti bunları yüzümüzün akıyla geçebilmemiz için bize verilmiş. Başarımız, bu kuvveti yerinde ve doğru kullanabilmemize bağlı.
Kur’anî bir hayat rehberi olan Risale-i Nur’da, bilhassa lahikalarda bunun için gerekli ölçü ve parametreler de veriliyor.
Dikkatle okuyup anlayabilir, isabetli ve kararlı bir şekilde hayatımıza taşıyıp tatbik edebilirsek, inşaallah muvaffak oluruz.
On Yedinci Lem’a’nın Yedinci Nota’sında, maruz kaldığımız musibetler ve değişik diğer imtihan tecellileri karşısında nasıl davranmamız gerektiğini ifade eden şu satırlarda, bunun dikkat çekici ve çok manidar örneklerinden birini görüyoruz.
İman-teslim-tevekkül sırrını kavramış ve hazmetmiş bir mü’minin musibetlere ve benzeri hallere yaklaşımı şöyle olmalı:
“Ey musibet! Eğer Onun (Allah’ın) izin ve rızasıyla geldinse, merhaba, safâ geldin. Çünkü elbette bir vakit Ona döneceğiz ve Onun huzuruna gideceğiz ve Ona müştâkız. Madem herhalde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden (yüklerinden) âzâd edecektir. Haydi, ey musibet, o terhis ve o âzâd etmek senin elinle olsun, razıyım.
“Eğer benim emanet muhafazasında ve vazifeperverliğimi tecrübe suretinde sana emir ve irade etmiş, fakat sana teslim olmaklığıma izin ve rızası olmazsa, benim takatim yettikçe, emin olmayana, Mâlikimin emanetini teslim etmem.”
Bilhassa ehl-i hizmetin, musibet, sıkıntı ve farklı imtihanlar karşısında tavrı bu cümlelerdeki mana çerçevesinde şekillenmeli.
Bir taraftan Allah’tan gelen her şeye rıza ve teslimiyet hali içinde olurken, diğer taraftan vazife ve hizmetine son ana kadar sahip çıkmaya devam etmek ve o noktada bir aksaklığa ya da kesintiye meydan vermeme hassasiyet ve titizliğini korumak.
30 yaşında iken idam tehdidiyle yargılandığı ve beraatle çıktığı divan-ı harb-i örfî mahkemesindeki müdafaasında “Şimdi usandığım bir hayat-ı zaifem var, kahrolayım eğer idama esirger isem! Mert olmayayım, eğer ölüme gülmekle gitmezsem!” diyerek, bidayetten beri davası için gözünü kırpmadan ölümü göze aldığının çarpıcı bir örneğini daha veren Üstadın, hayatının son yıllarında yazdığı bir Emirdağ mektubundaki “Lem’alar, Sözler mecmuası da çıkıncaya; korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları Nurlardan ürkütmek belası def’ oluncaya ve tesanüd tam muhkemleşinceye kadar hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum” ifadesinde gördüğümüz gibi...