Gün batımında boynum bükülür ta uzaklara dalarım. Ve öylece kalakalırım…
Hatta hayalim nereye, bende oraya giderim. Ve orada emellerime ve elemlerime dair ne varsa onlarla iştigal eylerim.
Belli ki; dünyada ne ile iştigal orada onlarla haşir neşir… Bakıyorum dünyamda ne varsa, numuneleri hayalimde. İşte o an; hayal ve hakikati birbirine karıştırıyorum. Sonra hayalime biniyorum gezintiye çıkıyorum… Bakıyorum ki; her yerde emellerim ve elemlerim…
Uzun bir süre yol alıyorum sonra karşıma; bana benzeyen bir suret, bana bak diyor,
Kemal-i taaccüple hane-i cismime bakıyorum;
Her şey süratle akıp gidiyor. Med–cezir…
Neye baksam, neyi sevsem beni yaralıyor… Neye elimi uzatsam ellerim parçalanıyor… Ve her ayrılıkta kalbim, buruşan bir mektup misali buruşuyor…
Ne geçmiş zamana gidebiliyor, ne de gelecek zamana söz geçirebiliyorum. Her şey istikamet üzere…
Ya ben!
Bugün beni düşünmeye sevk eden gün batımı ve ölüm… Yarınımı deşmeme vesile oluyor. İşte; her şeyin nihayet derecede uzak olduğu, ruhumun çekildiği, nefesimin sesinin kesildiği, herkesi korkutan ölüm sessizliği bedenimi sarıp sarmalıyor.
İşte o an;
Ölüme an be an yakınlaştığımı hissediyorum. Ve hatta sergüzeşt-i hayatımın en karanlıklı, en korkunç gafletle geçen günah günleri, yirmi dört kare önüme seriliyor.
Kendimle hesaplaşıyor, kendimle kavga ediyorum…
An geliyor kendimde utanıyor, kendimden korkuyor, kendimden kaçıyorum...
Ve o an;
Dünya ile alakadar olduğum ipler kopmaya başlıyor. Hatta umutlarım, ümitlerim, emellerim ama her şey kopmaya başlıyor. Bana ait ne varsa diyorum…
Elemlerden başka bir şey kalmıyor ellerimde…
Kalbim daralıyor, vücudum sarsılıyor. Dünya ile alakam kesiliyor.
Geçmiş geliyor… Dehşete kapılıyorum… Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, ama nafile…
Vücudumu etkisi altına alan ve hareket kabiliyetimi kısıtlayan Azrail’in güçlü kolları vücudumu sarıp sarmalıyor.
Ve yanında aldatmaz ve aldanmaz ciddi bir adam;
‘Uyan, aklını başına al!
Emellerin bekasız, elemlerin ruhta bâkî kaldığını...
Enaniyetine güvenenin yıldız böceğine,
Güvenmeyenin arıya benzeyeceğini’ söyleyerek sarstı.
O sarsıntıyla aklım başıma geliyor ve ayılıyorum.
Köşeme çekiliyor, istiaze ve istiğfar etmeye başlıyorum…
Bir müddet sonra bakıyorum karşımda yine Azrail!
Bu sefer görevi icabı gayet ciddi!
Ve yanındaki aldatmaz ve aldanmaz ciddi adama bakıyorum…
Gülümseyerek ‘hoş geldin kardeşim’ diyerek kollarını açıyor…
Birdenbire irkiliyorum telefonun çalan sesiyle sabah ezanı okunuyor…
Masanın üzerinde 17. Söz ve Gençlik Rehberi…