Üstad Bediüzzaman İkinci Meşrutiyet döneminde yazdığı makalelerde ve konuşmalarında meşrutiyeti tarif ederken “adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet” diye üç esası vurgulayıp en başa adaleti koyuyor.
Bunun çok özel bir önem ve anlamı var.
Demek ki, o dönemde meşrutiyet olarak isimlendirilen, bilâhare sonraki süreçte cumhuriyet ve demokrasi olarak devam eden hürriyetçi ve katılımcı yönetim sisteminin dayanması gereken temel esasların ilk sırasında adalet geliyor.
Aynı prensibin meşrutiyet öncesindeki padişahlık yönetimi için de geçerli olduğunu ise yine Üstadın şu çarpıcı ifadelerinde görüyoruz:
“Padişah Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse, halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Peygambere tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar haydutturlar.”
Bu sözün, Sultan II. Abdülhamid’in tahtta olduğu bir dönemde söylendiğine dikkat!
Onun için, rejim ve yönetim şekli ne olursa olsun, devletin adalete dayanması son derece önemli. Dayanmıyorsa kesinlikle payidar olamaz ve ayakta kalamaz. “Adalet mülkün, yani devletin temelidir” sözü de bunu ifade ediyor.
Peki, adalet nasıl hâkim kılınacak?
Bunun, gerek son din İslam başta olmak üzere semavî dinlerle getirilen temel esasları, gerekse insanlığın tarih boyunca yaşadığı zengin tecrübe birikimiyle geliştirilen prensipleri önümüzde.
Meselâ kuvvetler ayrılığı; yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı; yargının hiçbir baskı ve etkiye maruz kalmadan münhasıran adaleti tecellî ettirme ve hukukun üstünlüğünü hâkim kılma hedefiyle işleyebildiği bir ortamın tesis edilmesi; yargı dışı güç odaklarının makam ve konumları ne olursa olsun yargılama süreçlerini etkileyecek tavırlardan uzak durması ve böyle tavırlar sergilemeleri halinde yargının onlara itibar etmeyecek bir dirayeti gösterebilmesi; hak arama yollarının sonuna kadar açık olması; kayırmacı veya dışlayıcı yaklaşımların duruşma salonlarına girmesine asla müsaade ve müsamaha edilmemesi; hâkim ve savcıların görevlerini yaparken kendi dünya görüşlerini, ideolojik tercihlerini ve kişisel duygularını kesinlikle işin içine karıştırmamaları vs.
Bunlar bu bahiste ilk akla gelen şeyler. Daha söylenecek çok şey var. Türkiye’deki yargı işleyişine önce bu esasların hâkim kılınmasını, yargının sadece adalet üretmesini sağlayabilmek için de...