Orhan Pamuk ve Prof. Dr. Aziz Sancar’dan sonra Türkiye’den Nobel Ödülü alan 3. isim, Prof. Dr. Daron Acemoğlu oldu.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde akademik kariyerine devam eden Acemoğlu, ekonominin demokrasi ve hukukla ilişkisine dikkat çeken ve ülkemizin bu noktadaki problemlerini ısrarla vurgulayan bir isim.
Kendisi de KHK’lı ve süreç mağduru olan Prof. Dr. Mehmet Altan ödül haberini “Nobel Ödülü alarak bizleri son derece mutlu eden Daron Acemoğlu şayet Türkiye’de kalsa, ya KHK ile atılmış ya da Boğaziçi Üniversitesinde yılmadan kendilerine yapılan zulmü protesto eden hocalar arasında olurdu. Dünyanın saygın üniversiteleri ile 15 Temmuz üniversiteleri arasında fark” şeklinde yorumlamış.
Gazeteci Murat Yetkin de “Acemoğlu Türkiye’de olsa KHK’lı olurdu” diyerek aynı noktaya işaret etmiş.
Gerçekten, 15-20 Temmuz sürecinde, diğer kurumlar gibi üniversitelerde de öylesine inanılmaz kıyım ve tasfiyeler yapıldı ve alanında parmakla gösterilen nice vasıflı akademisyen ve bilim insanı ipe sapa gelmeyen iddia ve iftiralarla ihraç edilip, epeycesi de zindanlarda süründürüldü ki...
Hal böyle olunca üniversiteler tek adam rejiminin liyakat değil, kayıtsız şartsız biat-itaat ve ahbap-çavuş ilişkileri temelindeki keyfî atamalarıyla bilim yuvaları olmaktan çıkıp iyice çoraklaştı.
Böyle antidemokratik ve hukuksuz bir düzende Acemoğlu gibi uzman ve hür fikirli akademisyenlerin barınabilmesi elbette ki mümkün olamazdı.
Hele tek adam rejiminin cenderesindeki Türkiye’nin halihazırdaki durumuyla ilgili olarak şu tesbitleri tekrar tekrar dile getiren bir Acemoğlu’nun:
“Hangi kurumsal indekse bakarsanız, Türkiye’de son 15 sene içinde birçok gerileme var. Türkiye, özellikle son 5-6 sene içinde Mali’den sonra en çok kurumsal kötüleşmeyi geçiren ülke. Bunların içinde özellikle medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü var.
“Yargı kurumlarında bağımsızlık yok, parlamento çok zayıfladı, cumhurbaşkanlığı sistemi başka çok az ülkede olduğu kadar bir merkezleşme getirdi ve yolsuzluk problemi. Bir de üstüne medyanın bağımsızlığını kaybetmiş olmasını getirirseniz, bunların hepsi demokrasinin zayıflığını gösteriyor. Bu demokrasinin zayıflığı ekonominin toparlanmasını da zorlaştırır,
“Kurumsal reform süreci ifade özgürlüğü ve demokratik hakların kuvvetlendirilmesi ile başlamalı. Bunların içinde yolsuzluğu kontrol altına almak, rekabeti azaltan uygulamaları durdurmak, yargı kurumlarının bağımsızlığını sağlamak ve yatırımın önünün açılması özellikle önemli. Bu konularda hiçbir gelişme yok. Bunun için Toplumun özgürlüğünün, sesinin ve özgüveninin artması lâzım.”