Banuh, Türkçe’de “Nuh’un yanı, Nuh’un yanında” anlamını taşımaktadır. Şırnak iline bağlı İdil ilçesinin bir köyüdür. Banuh’un yeni ve resmî ismi Ocaklı’dır.
İdil ilçesine 28 km, Cizre ilçesine 44 km, Mardin’e bağlı Nusaybin ilçesine 54 km, uluslararası ipek yoluna 1 km, Suriye’nin Türkiye ile olan sınırına 2.5 km, M.Ö. 8. ve 7. Yüz yıllarında Yeni Asur’un bir medeniyet şehrini kurdukları İdil ilçesine bağlı Âlem (Gréelim) dağına 15 km uzaklıktadır. Köy seyrek de olsa geniş bir ovaya serpiştirilmiş siyah bazalt taşlarının ortasına kuruludur. Mevsimin yağışlı geçmesi hâlinde ovasının her tarafından âdeta buğday, arpa ve mercimek bereketi fışkırmaktadır.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Banuh, “Nuh’un yanı” anlamını taşır. Hz. Nuh’un kabristanının Banuh Köyü’nde olduğunu delil ve rivayetlerle anlatmaya çalışacağız. Tabiî ki kabrinin muhtelif yerlerde olabileceği de söylenmektedir. Meselâ, Irak’ın Küfe şehri yakınlarında bulunan Babıl şehrinde de olduğu rivayet edilir. Yine Nuh’un (as) mezarının Cizre’de olduğu da düşünülmektedir. Lâkin biz Banuh’u; yani Banuh’taki mezarını, orada medfun olduğuna dair hikâyesini anlatacağız. Nuh tufanıyla ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey yer, suyunu yut ve ey gök sen de tut. Su çekildi, iş bitiriliverdi,(gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu.”1
Zamanın büyük âlim ve müfessirlerinin de yapmış oldukları tespit ve yorumlarında ittifakla, Cudi Dağı’nın Cezire-tülibni Ömer ile Ninova (Irak sınırları içerisinde bulunan Musul şehri) arasında bulunduğudur. Cudi Dağı, Cizre ile Musul arasındadır. Nuh (as), Irak’ta dünyaya gelmişti ve gönderildiği kavmi de Iraklılar’dan müteşekkil idi.
Banuh’taki Hz. Nuh’un mezarı, yedi metre uzunluğunda olup yığma taşlardan yapma geniş bir avlunun içerisindedir. Avlu dikdörtgen şeklinde inşa edilmiş. Her köşesinde sıra taşlarından bir metreye yakın yükseltilmiş. En üste bu memlekette bulunmayan kırmızı birer taş dikilidir. Bu dört köşedeki dört kırmızı taşın üzerinde birer ayak izi bastırılmış. O kadar bariz ki ayaklardaki topuk ve beş parmağın izi hâlâ net görünmektedir. Mezar ziyaret edildiğinde ilk göze çarpan bu avlu köşelerine dikilmiş dört kırmızı taştır. Hz. Nuh’un mezar taşının dışarıya bakan yüzünde bir dikdörtgen çiziminin içinde haritaya benzer kabartmalar bulunmaktadır. Mezar taşının diğer yüzünde dört göz resmi nakşedilmiş. Aynı mezar taşının kenarlarına boydan boya ovalımsı simetrik derin bir çizgi oyulmuş. Mezarının 50 metre doğusunda Nuh çeşmesi bulunmaktadır. Hz. Nuh’un mezarının Banuh’ta olduğunun diğer bir delili de Sultan Dördüncü Murat’ın Bağdat seferine giderken askerleriyle beraber Banuh’ta konaklamasıdır. Sultan dördüncü Murat, Hz. Nuh hatırasına 1635 tarihinde köyde bir cami yaptırmış. Hz. Nuh’un mezarını ziyaret eden Sultan Dördüncü Murat, avlusunun dört köşesindeki ayak izlerinin olduğu taşları görünce yapılacak caminin dört sütun üzerinde inşa edilmesini ferman eder. Cami, dört sütun üzerinde inşa edilmiş. Hâlâ ilk yapıldığı tarihin görkemini korumaktadır. 110 yıl önce köye gelen bir çerçi Sultan Murat Han’ın yaptırmış olduğu caminin orijinal kitabesini onarmak maksadıyla Kerkük’e götüreceğini ve onardıktan sonra geri getireceğini söyler. Duvarından sökülüp çerçiye verilen kitabe maalesef bir daha geri getirilmemiş! Camiden sökülen kitabenin yazılı olduğu taşın boşluk yeri hâlâ görünmektedir.
Yakın tarihte Suriye’de şehit edilen müderris Molla Said Butî’nin babası Molla Ramazan Butî Banuh’ta imamlık ve müderrislik yaparken cemaatine: “Hz. Nuh’un Banuh’ta medfun olduğunu defaatle söylemiş. İlmiyle meşhur molla Süleyman el Halilî’de bir sohbetinde diyor ki: “Şeyh Abdulkadir-i Geylânî’nin kubbesiyle yemin ederim ki Nuh’un (as) türbesi Banuh’tadır.” Şeyh Mehmet Nuri el Derşevî’nin halifesi Seyyid Ahmet Suriye’de müderrisliğine devam ederken der ki: “Ben vefat ettiğimde beni Banuh’ta Hz. Nuh’un (as) mezarının yanına götürün. 1944 yılında vefat ettiğinde vasiyeti üzere Banuh’taki Hz. Nuh’un yanına defnediliyor. Ay Risalesi’nin de yazarı olan Cizre’li büyük âlim müftü Mahmut Bilge (1904-1974) “Nuh ve tufan” adlı eserinde Hz. Nuh’un Banuh’ta medfun olduğunu yazmaktadır.
Şeyh Zahir, Mısır’da 14 yıl boyunca dinî tedrisat gördükten sonra Şeyh Salih Sipikî’nin elinden icazetini alarak Mir Bedirhan’ın kardeşi olan Salih Beg’le beraber seyrüsülûke girerler. O esnada Şeyhi, Şeyh Zahir’e diyor ki, “Sen nereye gitmeyi istiyorsan oraya gitmene izin vereceğim”. Şeyh Zahir Şeyhine, “Banuh’a gitmek istiyorum” deyince, Şeyhi “Neden Banuh?” diye soruyor. Şeyh Zahir diyor ki, “Nuh’un (as) kabri oradadır. Şeyh Salih Sipkî sükut ile doğruluğunu tasdik ediyor. İzin ve icazetini alan Şeyh Zahir, Banuh Köyü’ne gelip yerleşiyor. Köyde uzun yıllar müderrislik yapıyor. Vefat ettiğinde Hz. Nuh’un yanına defnediliyor. Şeyh Zahir, Banuh’ta ikamet eden Seyyid Muhyeddin Arsay’ın dedesinin dedesidir. 1949 doğumlu olan Seyyid Muhyeddin (İcazetli Fahri İmam ve 1972’den 1989 yılına kadar yani 17 yıl Banuh köyünün muhtarlığını yapmıştır) kendisi hâlâ Banuh Köyü’nde ikamet etmektedir.
Cumhur-u ulema ittifakla (Sözlü bir ittifaktır. Yazılı bir belge tutulmamıştır.) Hz. Nuh’un kabrinin Banuh Köyü’nde olduğunu söylemektedirler. Bu ittifakta yer alan âlimlerin isim ve unvanları şöyledir: Seyda Molla Süleyman Hoserî, Molla Abdullah Firfelî, Molla Süleyman El Halilî, Molla Sadullah Basiskî, Seyyid Ahmet El Banuhî ve eski Cizre müftüsü Mahmut Bilge.
Kaynak: Muhyettin Arsay, fahrî imam, eski muhtar.
Dipnot:
1- Hud Suresi: 44.