22 yıldır ülkeyi yönetenler, bu yollarda beraber yürüyüp yağan yağmurda beraber ıslandıkları nice yol arkadaşlarını tasfiye edip OHAL rejimiyle “taçlandırdıkları” tek adam sisteminde ülkeyi her alanda çöküşe götürürken, bu hengâmede toplum nereye gidiyor?
Peş peşe gelen tüyler ürpertici cinayet ve intiharlar, “sevgili” cinayetleri, kurbanları bilhassa kadın ve çocuklar olan dehşet ve vahşet örnekleri, okulların içine kadar giren uyuşturucu iptilâsı, yaygınlaşan kumar ve şans oyunları, vahim kul hakkı ihlalleri...
Bunlar ve sayamadığımız diğer ârazlar toplumumuzun çok ciddî bir manevî bunalıma sürüklendiğinin endişe verici göstergeleri.
Birey ve aile düzeyinde yaşanan, ama pek fazla bilinmeyen veya bilinse dahi seslendirilmeyen gerilim, stres ve tatminsizlikler.
Bunun işsizlik, geçim sıkıntısı, ödenemeyen borçlar, hayat pahalılığı, gelir-gider dengesizliği gibi ekonomik sebepleri de var şüphesiz, ancak daha ötesinde giderek derinleşen bir maneviyat ve ahlâk krizi de yaşanıyor.
Ölçülerini kaybedip savrulan bir toplum.
“Dindar” görünen siyasetçilerin iktidarında dinin, hukukun ve ahlâkın en temel ölçü ve değerlerini hiçe sayan keyfî, hukuksuz ve sorumsuz uygulamaların ayyuka çıkmış olması, gittikçe büyüyen bir kitlenin, zaten hayli mesafeli ve uzak durduğu dine tamamen yabancılaşmasına yol açıyor.
“Dindar nesil” yetiştirme hedefi istikametinde okullara konulan seçmeli Kur’an ve siyer derslerine talebin ilk başlarda yüksek iken sonrasında hızla inişe geçtiğinin birinci ağızdan ikrar edilmesini ve sonrasında bu konunun hiç gündeme dahi gelmemesini nasıl okumak ve değerlendirmek lâzım?
Peki, son dönemde iyice siyasallaştırılan Diyanet’in kontrolündeki camilerin, insanların inanç ve maneviyatını güçlendirip onları huzura kavuşturacak tesirli telkin ve tavsiyelerin yapıldığı kutsal mekânlar olması gerekirken, tam tersine tepkiyle kaçılıp uzak durulmak istenen yerler haline getirilmesinin izahı ne? Ve buna yol açmanın çok ağır vebalini kim nasıl taşıyabilir?
Keza cami görevlilerinin ulaşamadığı alabildiğine geniş toplum kesimlerine gönüllü olarak manevî hizmet götüren cemaatlerin bu faaliyetlerinin sekteye uğratılmasında dahli ve rolü olanların, maneviyat krizindeki sorumluluk payını da sorgulamamız gerekmez mi?
Hele toplum S.O.S. sinyalleri verirken...