"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şiddetin uzun yüzyılı ve Canavarlar Zamanı -3

Samet DEMİR
05 Eylül 2024, Perşembe
Gerek insanlığa karşı işlenen kolektif suçlar, gerekse bugün artık bir dünya sorunu hâline gelen çevrenin ve tabiatın kural tanımaz şekilde tahribatı Batı medeniyetinin kanatları altında büyümüştü.

Siyasî anlamda Amerika aydınlanmasının kurucuları arasında yer alan Başkan Thomas Jefferson’un Kızılderililerin “barbarlıkları yüzünden imhayı hak ettiği”ni söyleyebilmesi uygarlık adına idi.

Bunu takip eden yüzyıl sonra Theodore Roosevelt öncekine hak vererek “Kızılderililerin imhası hem kaçınılmaz, hem de son tahlilde faydalıydı” diyebilecekti. Kırk yıl sonra başka bir Amerikan lideri ise “Yeni yaşam yaratmak için ölü bedenleri çiğneme zorunluluğu, büyüklüğün lânetidir” görüşünü ileri sürmüştür. (Aktaran: Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü )

BATI MEDENİYETİNİN ELEŞTİRİSİ

20. Yüzyıl’daki insan hakları ihlâlleri, emperyalizm ve kolonyalizmin sömürü düzeni tarihi temiz olmayan Batının, bu yönleriyle eleştiriye tâbi tutulmadan hakkıyla bir analiz yapılamaz. Batı medeniyetinin parlak ve güzel olan yüzünün altında kalan kirli sular, artık yüzeye çıkmaya başlamıştır.

Belirtmemiz gerekir ki; bu husustaki haklı ve elle tutulur eleştiriler, yine Batı içinden çıkanlar tarafından yapılmıştır. Edward Said 1978’de “Oryantalizm” kitabını bir Filistinli olarak yazmıştı yazmasına ama unutmayalım ki; büyük tartışmalara sebebiyet veren bu çalışmasını Amerikan üniversitelerinde yapabilmişti. 

2011 yılındaki Arap Baharının belirli bir süre sonra kışa dönmesi canavarlar zamanını tekrar gündeme getirmiş gibidir. Bugün yeryüzünde yaşanan insan hakları ihlâlleri, katliamlar, savaşlar ve neticesi büyük yıkımlar, nasıl oluyor da kendilerine destek bulabilmektedirler? Belki de asıl sorulması gereken soru şu:

Aydınlanma düşüncesi ile beraber “İnsanlığın toyluğundan kurtulup vâsiye ihtiyacının artık olmadığı, beşerin kendi hataları sebebiyle düştüğü bu durumdan kurtularak ayakları üzerinde durabileceği, başkasının yol göstericiliğine artık yer olmadığı ve aklın tek başına insanlığa yeteceğine” olan inanca karşılık bu durumlar nasıl meydana gelebilmektedir?

Aklın yerini nasıl oluyor da kör ve bâtıl inançlar, mitolojiler alabiliyor?

YENİ ORTAÇAĞLARA DÖNÜŞ MÜ?

Bugün dünyada bazı liderler ve onlara inanan topluluklar milletlerin bir misyonun olduğunu ve bu kendilerine ilâhî bir güç tarafından verildiğini düşünmektedirler.

Tarihin kendilerine böyle bir misyon yüklediğini düşünen liderler ve onlara bu anlamda destek veren toplulukların yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Bu “âdeta vazifelendirilmiş” duygusuyla, her ne lâzımsa rahatlıkla yapabilmektedirler. Irak’ta olan intihar saldırıları bunun en basit örneklerindendir. 

Ortaçağ’daki vahşet ve bedeviyet hâlini modern insanlar çok rahatlıkla yaşatabilmektedirler. Görünen o ki, Ortaçağ yok olmamıştı ve ölü bir beden gibi aramızda yaşıyordu. Nitekim, Umberto Eco’ya göre dünya, kendi kendisiyle çelişkili, çok katmanlı “yeni ortaçağlar” a doğru kayıyordu. 

IRKÇILIK VE GÖÇMEN KARŞITLIĞI

Dünyada totaliter ve otoriter rejimlerin gittikçe revaç bulmasını, ırkçılık ve göçmen karşıtlığının bu kadar destek bulmasını ne ile, nasıl izah edebiliriz ?

İnsanlık tarihinden biliyoruz ki; özgürlükçü rejimler ve demokrasiler de kendilerini savunamadıkları veya savunmadıkları zamanlarda, totaliter ve otoriter rejimler karşısında diz çökmek mecburiyetinde kalırlar. 

İspanya iç savaşında, o zaman demokratik rejimlerinin önde gelen ülkelerinden olan ABD, İngiltere ve Fransa özgürlük mücadelesi veren İspanyollara gerekli ve yeterli desteği vermemişlerdi. Halbuki aynı dönemde İspanya’daki demokrasi dışı güçlere Rusya ve İtalya büyük destekler vermişlerdir.

SOYKIRIM SUÇLARI

Günümüzde de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine karşı ciddî bir tepki ve destek sağlanamadı. Keza bugün İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım suçları, Suriye’de iç savaşındaki vahşet, Irak’ta özellikle Şengal’de kadınlara karşı işlenen cinayetler karşısında uluslararası toplum büyük oranda sessiz kalmıştır. Saraybosna’da soykırım yaşlı kıta olan Avrupa’nın merkezinde gerçekleşmişti.

Sessiz kalmayanların büyük çoğunluğu da, “Bu durumdan kendi lehimize nasıl bir sonuç üretebiliriz” gibi ahlâksız bir tavır almışlardır.

Uluslararası toplumun bu pasifliği başka ülkelerin de rahatlıkla başka yerlerde fütursuzca cinayetler işlemelerini ve başkalarının ülkelerini işgal etmelerine zemin hazırlamaktadır.

Devam edecek...

Okunma Sayısı: 803
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İbrahim

    5.9.2024 12:50:26

    Risaleinurdaki tarih ve aktüalite ile bu yazı yazılsaydı, nurcular için daha faydalı olurdu. Risaleinurdaki doğrular aynı zamanda çıkışı da gösterir hocam.

  • Mehmet

    5.9.2024 12:31:15

    Küresel marksist siyonist Yahudiler destekli turuncu devrimle iş başına getirilen yahudi zelenski ile, Rusya’yı kuşatma içine kapatma islam alemine yapacağı etkiyi etkisiz hale getirme operasyonuna ,Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi gösterilmesi olayı etraf-ı erbaasıyla bilinmemesine bağlıyorum. Küresel deccalizm meselesinde cemaatimize ortak bir konsensüs lazım .deccalizmde kılık değiştiriyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı