"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Osmanlıda Gayrimüslimler, eşitlik ve istişare

Samet DEMİR
24 Ağustos 2024, Cumartesi
Âl-i Îmrân sûresinin 159. ayetinde “Yapacağın işlerde onlara da danış“ hükmü gereğince meşveretin emrolunduğu ve ayrıca Şûrâ sûresinin 38. ayetinde yer alan “İşlerini aralarında danışarak çözerler“ ifadelerinde geçen 'onlar' anlamındaki 'hum' zamiri İslâm alimleri tarafından çok tartışılmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki, tartışmaların tarafını teşkil eden klasik İslam ulemâsının kahir ekseriyeti, 'hum' zamirine sadece Müslümanların girdiğini ve gayrimüslimlerin yönetimde söz haklarının bulunmadığı fikrini savunmuşlardır. 

Gayrimüslimlerle istişare  etmek veya onların görüşlerini yönetimde esas almak söz konusu olamaz. Çünkü, ayette belirtilen danışmaya ve şûrâya katılma hakkı sadece Müslümanlarındır.

***  

Bu görüşü savunanlara göre, Müslüman olmayanların mebus olarak seçilmeleri mümkün değildir. Bu onları 'ehli hal ve akd' olarak kabul etmek demektir ki; bu kabul edilemez. 

Ancak bu görüşler Osmanlı Meclis-i Mebusan seçimlerinde kabul görmemiş, hatırı sayılır miktarda gayrimüslim meclise mebus olarak girmiş ve yönetime katılarak  görüşlerini beyan etmişlerdir. 

Yöneten ve yönetilen arasındaki sosyal bir sözleşme olan biat kavramı tartışmalarında, yönetilenlerin neredeyse yöneticiye kayıtsız ve şartsız tabi olması düşüncesi özellikle gayrimüslim teba açısından hiç tartışmasız kabul edilmiştir. 

Gayrimüslim cizyesini verecek, görevlerini yerine getirecek ve kendilerine verilen klasik haklarla yetinecektir. Yönetilene  -özellikle de gayrimüslim ise- sadece itaat etmek düşer. 

Ayrıca belirtmek gerekir ki; 'hum' zamirine -o alimlere göre- Müslümanların bütünü de dahil değildi. Cahil olarak nitelenen büyük topluluk da, 'hum' içinde yerini çoğu zaman alamazdı. 

Oysa cehalet özür olamazdı.

Bediüzzaman'ın yaklaşımları

Halkın kendine izafe ettiği cahillik ve “biz ehli ilmi taklit ederiz” şeklindeki mazeretlerine Bediüzzaman’ın Münazarat'taki yaklaşımı son derece ilginçtir: 

“Sual: Nasıl anlayacağız? Biz câhiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklit ederiz.

Cevap: Çendan (gerçi) câhilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir.”

Bu tartışmaların yapıldığı bir ortamda  Bediüzzaman’ın 'hum' zamirine getirmiş olduğu yorum  o günün şartları bağlamında düşünüldüğünde ileri bir noktayı temsil eder. 

Yönetim teknik bir konudur...

Bediüzzaman yönetimi ve yönetime katılıp meşverete dahil olmayı teknik bir konu olarak görür. Yönetimde veya yönetimin işlerinin tartışılmasında, meşveret edilmesinde gayrimüslimlerin de görüş ve düşüncelerinin muteber olduğunu ve olması gerektiğini ileri sürer. 

Osmanlı toplumunda genel olarak İslamî kesim ve özellikle ulemânın  “öteki” durumunda olan gayrimüslimlerin özgürlük taleplerine ve idari reform isteklerine karşı çıkmaları dikkate alındığında Bediüzzaman’ın  düşünceleri üzerinde ciddi şekilde düşünmemiz gerekir. 

Bediüzzaman’ın “Ermeni vatandaşlarımızla bilkülliye umur-u dünyevide kardeşiz. Zira her vecihle birbirimize lazım ve melzum kabilindeniz. Fakat ben camiye gidip itikadım üzerine ibadetimi eda, o kilisede ibadet eder.” yaklaşımını başkalarında görebilmek pek mümkün değildir. 

Hukuk önünde eşitlik...

Bediüzzaman Müslüman olmayan milletlerle hukuksal eşitlik anlayışı içerisinde, siyasal hayatın düzenlenmesi ve özgürlüklerinin tanınmasından yana tavır almıştır. 

“Meclis-i Mebusanda Hıristiyanlar, Yahudiler vardır; onların reylerinin şeriatta ne kıymeti vardır?” Şeklindeki soruya Bediüzzaman şöyle cevap verir:

Evvelâ: Meşverette hüküm ekserindir. Ekser ise, Müslümandır, altmıştan fazla ulemâdır. Mebus hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. Demek, hâkim İslâmdır.

Sâniyen: Saati yapmakta veyahut makineyi işletmekte, san'atkâr bir Haço ve Berham'ın reyi mûteberdir; Şeriat reddetmediği gibi, Meclis-i Mebusandaki mesâlih-i siyasiye ve menâfi-i iktisâdiye dahi ekserî bu kâbilden olduğundan, reddetmemek lâzım gelir.

Ammâ ahkâm ve hukuk ise, zaten tebeddül etmez; tatbikat ve tercihâttır ki, meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ahkâm ve hukuku sû-i istimâl etmemek ve bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları yapmak, etrâfına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz; gidilse, intihardır. (Münazarat)

Meclis-i Mebusan...

Bediüzzaman dinin zaruri kısımları hususundaki hukuk kurallarını kimsenin değiştiremeyeceğini belirterek, mebusların bir anlamda  yetki alanlarını da belirtmiş oluyor. İslam dini hayatın kutsallığı, düşünceyi ifade özgürlüğü, seyahat hakkı, ailenin dokunulmazlığı, mesken masuniyeti, birinin hatasıyla başkalarının sorumluğu olmayacağı gibi bir dizi hakkın içeriğine dair, mebusların kanun yaparak bunları kaldırmak veya sınırlamak gibi yetkilerinin bulunmadığını bize söylemiş gibidir. 

Yukarıda alıntılanan Bediüzzaman’ın ifadesinden anlıyoruz ki; Müslüman veya Gayrimüslim mebusların aynı sınırlara tabi olduğunu ve onların vazifelerinin bunları değiştirmek değil, korumak olduğunu söylemektedir. 

Okunma Sayısı: 1152
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Semanur Tunoğlu

    24.8.2024 00:41:07

    "Bediüzzaman’ın “Ermeni vatandaşlarımızla bilkülliye umur-u dünyevide kardeşiz. Zira her vecihle birbirimize lazım ve melzum kabilindeniz. Fakat ben camiye gidip itikadım üzerine ibadetimi eda, o kilisede ibadet eder.” yaklaşımını başkalarında görebilmek pek mümkün değildir." Bu parafta anlatılan şeyin doğru olmadığını 1400 senelik islam tarihi çok net bir şekilde gösteriyor oysa.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı