Yazımızın başlığını okuyanlar “Hayırdır inşâallah! Hangi fırsatmış bu?” diye merak edebilir.
Zira fırsat denince akla alışveriş kampanyaları geliyor. Bizim kast ettiğimiz ise dünyevî değil uhrevî bir ticaret fırsatı. Üç aylarda ahireti kazanma fırsatı...
Cenab-ı Hakkın rahmet ve keremiyle sadece bizlere nasip ettiği bu mübarek üç aylara bir kez daha kavuştuğumuz için ne kadar şükretsek azdır. Çünkü ecel celladının başımızı erken kesme ihtimali olduğu gibi, seneye kadar da yaşayacağımızın garantisi yok. Bu sebeple, şu üç ayları ahireti kazanmak için son fırsatımız gibi göreceğiz. Bu nurlu ve paha biçilemez günleri en güzel şekilde değerlendirmeye gayret edeceğiz inşâallah. Peki, bu kudsî fırsatı kaçırmamak için neler yapacağız?
Evvelâ, ihlâslı ve samimî olacağız. Zira ihlâslı az bir amel, ihlâssız binler amelden daha faziletlidir. Bu hakikati daha iyi anlamak ve nefsî bir muhasebe yapmak için ise her on beş günde bir defa İhlâs Risalelerini okumalıyız. Unutmayalım ki Cenab-ı Hakkın rızası ancak ihlâs ile kazanılır. İhlâsın sırrını anladıktan sonra ibâdet, evrad ve ezkarlarımızı huşu içinde yapabiliriz.
Evet, her bir saatimiz bir gün ibâdet hükmüne geçebilecek kıymettedir. Böyle bir imkânımız var iken neden zamanımızı boş yere harcayalım? Haberlerle, sosyal medyayla, dizi-filmlerle neden vaktimizi israf edelim? Hem siyasî boğuşmaları takip etmenin bize ne faydası var? Sosyal medyada yapılan paylaşımlara bakmanın, paylaşım altına yapılan yorumları okumanın ahirete yönelik ne katkısı var? Bilâkis ahiretimize zarar vermez mi? Çünkü sosyal medyada gıybet, dedikodu ve harama sevk eden materyaller çok fazla. Bunca günahın hücumuna maruz kalmaktansa, bu mecraları terk etmek daha evlâdır. Takvalı olmak da bunu gerektirmez mi?
Evet, bu ön hazırlıkların ardından mümkünse evimizin bir odasını yahut müsait bir köşesini husûsî mescidimiz yapalım. Samimî bir şekilde Cenab-ı Hakka yönelelim. Onun af û mağfiretine sığınarak tövbe-istiğfar edelim. Sakın ola “Tövbe etmeye yüzüm yok!” diyerek şeytanın bu oyununa gelmeyelim. Çünkü Onun dergâhından başka gidecek yerimiz yok! Kime gidelim, kimden medet dileyelim?
Bu paha biçilemez günlerde farz ve vacip olan ibâdetlerin yanı sıra nâfile ibâdetlere ayrı bir hassasiyet gösterelim. Haftada bir tesbih namazı, her akşam namazından sonra evvabin namazı, şartlar müsaitse her sabah duha (kuşluk) namazı kılabiliriz. Sıhhatimiz yerindeyse eğer Ramazan ayı gelmeden bir gün yiyip bir gün oruç tutabiliriz. Olmadı pazartesi perşembe günleri, o da olmazsa en azından eyyâm-ı biyd orucu tutmaya çalışalım.
Bir harfine yüz, bin, onbin bazen yüzbin sevap kazandıran bu günlerde Kur’ân, evrad ve ezkârlarımızı devamlı okumaya çalışalım. Az da olsa devamlılık arz etmesi çok önemli. Zira amellerin en üstünü az da olsa devamlı olandır. Bu yüzden her gün Kur’ân-ı Kerîm’den en az bir hizb, Hizbü’l-Kur’ân’dan iki-üç sûre, Büyük Cevşen’den bir bölüm, Celcelûtiye ve Hizb-i Nûrî’den bir-iki sayfa ve mutlaka Risale-i Nur’dan birkaç sayfa okuyalım.
Bediüzzaman Hazretleri “Bir gün Cevşenü’l-Kebîr ile Hizb-i Nûrî’yi okudum. Gördüm ki, Cevşenü’l-Kebîr ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nûrî, kâinatı baştanbaşa nurlandırıyor. Zulümât karanlıklarını dağıtıyor. Gafletleri ve tabiatları parça parça ediyor. Ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin, altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor.”1 diyerek bu virdleri okumanın ne derece ehemmiyetli olduğunu bizlere bildirmiştir. Dikkat ettiniz mi? Bediüzzaman Hazretleri “Hânemi yahut dünyamızı baştanbaşa nurlandırıyor” dememiş. “Kâinatı baştanbaşa nurlandırıyor” demiş. Yaa! İşte elimizde böyle kudsî cevherler varken ne diye vaktimizi boş yere heba edelim?
Bu evrâd, ezkâr ve ibâdetlerle birlikte Sünnet-i Seniyeye ittiba bilhassa bid’aların istilası zamanında oldukça kıymettardır. Sünnet-i Seniyeyi hayatımızın her ânına yerleştirip yaşamaya çalışalım. Böylelikle günlük âdetlerimizi de o ölçüde ibâdete ve hayrata çevirebiliriz. Bu sayede fânî ve kısa olan ömrümüzü bâkîye tebdil edebiliriz.
Yazımıza Peygamber Efendimizin (asm) şu duâsı ile son verelim: “Allah’ım! Seni zikretmek ve sana şükretmek ve sana güzelce ibâdet etmek için bana yardım et.”
Âmin.
1- Zülfikar, 2022, s. 471.