"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nerede bu mezarlıklar?

Said YÜKSEKDAĞ
01 Eylül 2024, Pazar
İlâhî ferman olan Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı ortaokulu bitirdiğim 2005 yılının yaz mevsiminde, memleketim olan Nusaybin’de, evimize en yakın camideki hocalardan öğrenmiştim.

Okul hayatında başarılı olduğum gibi  –elhamdülillâh- camide de başarılıydım. Hocalarımın en gözde talebelerinden biri olmuş, kısa sürede Kur’ân okumayı öğrenmiş ve bir iki ay içerisinde de hatim etmiştim. Namaza da o zaman başlamıştım. 

Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğrendikten sonra Nusaybin’de güzel bir âdet olan Perşembe günleri mezarlık ziyaretlerine ve orada yatan kabir ehline Yasin-i Şerif okumaya başladım. Camideki ve mahalledeki arkadaşlarla her Perşembe mezarlığa gider, tanıyıp tanımadığımız herkes-in ruhuna Fatiha’lar, Yasin’ler hediye ederdik. Çocuk aklımızla “Bir gün biz de böyle kabre gireceğiz” diye birbirimizi korkutur, sonra da gülüp eğlenerek evimize dönerdik. Ne güzel günlerdi o zamanlar. Çünkü henüz zihinlerimiz sâfiyane ve kirlenmemiş. Dünyevî meşgaleler bizi sarıp sarmalamamış. Ev geçindirme, iş bulma, evlenme gibi telâşelere de kapılmamışız. 

Çocukluğumun en güzel meyvelerinden biriydi bu mezarlık ziyaretleri. Liseye geçtikten sonra ikamet etmeye başladığımız Mersin’de ise ne yazık ki böyle bir âdet yoktu. Bırakın böyle bir âdeti sanki mezarlıklar yoktu! Çünkü koca şehirde hiç mezarlık göremiyordum. Mersin’den sonra üniversite okumaya gittiğim şehir olan Adana da öyle ve sonrasında memur olup çalıştığım illerde de hakeza. 

Koca koca binaların arasında kaybolan insanların ibret alacağı ve ölümü hatırlayacağı bu mezarlıklar nerede? Dünyevî meşgaleye kapılıp da uhrevî amelleri ve ibadetleri terk edenler, ölümü düşünmek istemediği gibi ölümü hatırlatan mezarlıkları da görmek istemiyor olabilir mi? Çocukluğumda sadece bir tane mezarlık gördüğüm için her yerde de böyle olacağını yani duvarlarının alçak, şehrin içinde ve herkesin rahatça gidebileceği bir yerde zannediyordum. Meğer mezarlıkların ekserîsi şehrin uzak köşelerinde ve etrafı da yüksek duvarlarla çevrili. Sadece kuşların uçtuğu, mezarlık görevlilerinden başka kimsenin git-mediği, yalnızlığa mahkûm edilmiş mezarlıklar ve o mezarlarda dualara, Fatiha’lara muhtaç kimsesiz kabir ehli. 

Hâlbuki Osmanlı zamanında mezarlıklar mahalle aralarında yer alır, cami avlularında mezarlıklar olurmuş. İstanbul’daki tarihî camiler bunun en güzel örneğidir. Geniş avlu ve bahçeye sahip olan bu camiler, güzel bir estetiğe sahip olduğu gibi insanlara ölümü hatırlatan ve dünyadaki en büyük zenginliğin dahi dünyada kaldığını hatırlatan padişahların, kadıların, vezirlerin ve daha nice kişilerin mezarlarıyla doludur. Şimdiki camilerde ise bırakın mezarlık görmeyi birçoğunun avlusu dahi yok. Estetikten oldukça uzak, avlusu ve bahçesi olmayan camiler. Hatta bina aralarında, tasarımı ev gibi, altı dükkân, avm vs olan camilerimiz dahi    mevcut, vâesefa! 

Evet, Peygamber Efendimiz (asm) “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” buyurmakta ve “Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabirleri ziyaret, size ahireti hatırlatır.” buyurmaktadır. Bizler Peygamber Efendimizin (asm) bu emir ve tavsiyelerine ne kadar riayet ediyoruz diye nefsî bir muhasebe yapmamız lazım diye düşünüyorum. 

Evet, hiç şüphesiz gün gelecek bizler de öleceğiz ve görmek istemediğimiz o mezarlıklara hiç gitmemiş olsak dahi orada tekrar dirileceğimiz güne kadar yatmak üzere, omuzlar üzerinde sevdiklerimiz ve akrabalarımız eşliğinde gideceğiz. Zira ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı da kapanmıyor. Gireceğimiz bu kabir ise, ya Cennet bahçe-lerinden bir bahçe ya da Cehennem çukurlar-ından bir çukurdur. Cennet bahçelerinden bir bahçe olmasını istiyorsak ölümü unutmamalı, âhirete müteveccih bir şekilde yaşamalı ve bizi bu dünya hayatına ilim ve dua vasıtasıyla kemâle ermek için gönderen Rabbimizin emir ve yasaklarını dinlemeliyiz. 

Yazımıza asrımızın imamı olan Bediüzzaman Hazretlerinin şu güzel vecizesiyle son verelim: “Ey insan, düşün! Sen alâküllihâl öleceksin! Biz gidiyoruz! Aldanmakta fayda yok! Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar, sevkiyat var.” 

Sevkiyatımızın Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazandıktan sonra Firdevs Cenneti’ne yapılması duasıyla... 

Okunma Sayısı: 3014
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin YÜKSEKDAĞ

    1.9.2024 16:16:04

    Küçüklüğümün ve gençliğimin geçtiği evimizin kapısı Nusaybin Hacılar Mezarlığı kapısına bakıyordu. Resmen mezarlık içinde büyüdük. Çünkü çoğu boş vakitlerimizi orada geçiriyorduk. Hele perşembe günleri panayır havasına dönüyordu. Aldığımız şeker ve bisküvitler, ekmek arası helva ; hala tadı damağımda. Şimdi ki evimizin de balkonu mezara bakıyor. En güzel manzara. İbret alana ne mutlu. Kalemine ve yüreğine sağlık. Selam ve dua ile.

  • Mehmet

    1.9.2024 13:20:12

    Güzel tespitleriniz var. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı