Bu sene biz mü’minlere manevî baharları yaşatan Ramazan ayının ilk günü ile bahar mevsiminin başlangıcı aynı güne tevafuk etti.
1 Mart milâdi ve 1 Ramazan hicrî… Ne güzel bir tevafuk değil mi? Ömrümde ilk defa böyle bir tevafuka şâhit oldum desem yalan olmaz.
Evet, mevsimler içinde baharın yeri bir başkadır. Çünkü bahar demek mutluluk demek, neşe demek, güzellik demek, yeni bir heyecan demek, yeryüzünün yeniden dirilişi ve nevruz demek. Böyle güzellikleri barındıran bir bahar, bu sefer Ramazan ayıyla bambaşka bir bahar olacak. Bu ay bir nevî bahar kokulu Ramazan, Ramazan kokulu baharı yaşayacağız inşallah. Zira Ramazan ayı da manevî bir bahar. Ramazan demek, İslâm’ın beş şartından biri olan oruç demek, huzur demek, dua demek, Allah’ın mağfiretinin deryalar gibi coşması demek ve Cehennemden kurtuluş demek. Kısaca manevî çiçeklerin neşv ü nemâ bulması ve etrafa misk ü amber gibi ruhumuzu mest edecek kokuların yayılması demek. İşte bu yüzden bu bahar bir başka olacak.
Ramazan ayının en önemli husûsiyetlerinden biri Kur’ân ayı olmasıdır. Her şeyin bir baharı olduğu gibi Kur’ân-ı Hakîm’in baharı da Ramazan ayıdır. Evlerde günlük hatim cüzleri okunur, camilerde mukabele takip edilir. Televizyonlar, radyolar kısaca hemen hemen her yer Kur’ân sesiyle dolar. Bahar ayında ise kuşlar ötmeye ve cıvıldamaya, diğer hayvanlar da kendilerine mahsus sesler çıkartmaya başlar. Hepsi baharı karşılar ve baharın gelişini bizlere bu güzel seslerle müjdeler. Bir yanda baharın nağmeli sesi, diğer yanda kâinatı okuyan Kur’ân’ın tesirli sesi. Ne güzel bir âhenk değil mi? Bu seslerin âhengiyle birlikte hem maddî hem manevî iklimin güzelleşmesi ve biz mü’minlerin bu havayı teneffüs etmesi ne güzel bir nimet değil mi?
Evet, Ramazan ayında dünyevî işlerden ziyade uhrevî işlere daha fazla önem vermeye başlar, tuttuğumuz oruçla nefsimizi terbiye etmeye çalışırız. Kur’ân-ı Kerîm, evrad, ezkâr ve duaya daha fazla önem verir, günlerimizi malâyanî şeylerle sarf etmemeye gayret ederiz. Lâkin tefekkür gibi önemli bir ibadeti ihmal ettiğimizin farkında olmayız. Tefekkür de diğer ibadetler kadar önem arz etmekte ve imanımıza kuvvet vermektedir. Peygamber Efendimiz (asm) “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”1 buyurarak tefekkürün ne kadar önemli olduğunu ifade etmiştir.
İşte içinde bulunduğumuz şu bahar ayı bunun için çok büyük bir fırsat. Zira tam tefekkürlük bir zaman. Baharın gelişiyle yeryüzündeki ağaçların, bitkilerin canlanması, tohumların neşv ü nemâ bulması bizi her an tefekküre davet ediyor. Âdeta lisan-ı hâlleriyle “Ey mü’minler! Bize bakınız ve üzerimizde sikke-i ehâdiyeti görünüz. Bizler öyle sizin sandığınız gibi başıboş değiliz. Kendi başımıza hareket etmiyoruz. Bizi idare eden, bize yeniden hayat veren Cenab-ı Hakkın emri altında hareket ediyoruz. Bizler Cenab-ı Hakkın isimlerinin birer âyinesiyiz. Geliniz ve üzerimize nakşolunan bu esmaları okuyunuz. Allah’a olan imanınızı kuvvetlendiriniz!” diyorlar. Bize de bu davete icabet etmek düşer değil mi?
Evet, tefekkür gafleti izale eder ve yapacağımız diğer ibadetlerin de ihlâslı olmasına vesile olur. Zira ihlâsla yapılan bir amel, ihlâssız yapılan binler amelden daha hayırlıdır. Bu sebeple ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellef olduğumuzu da unutmamak gerekir.
Yazımıza Bediüzzaman Hazretlerinin Ramazan hakkındaki şu sözleriyle son verelim: “Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl, bire bindir. [...] Ramazan-ı Şerif, âdeta bir ahiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşv ü nemâ-i a’mâl için bahardaki mâ-i nisandır.”2
Bahar kokulu şu Ramazanın, bahardaki nisan yağmuru gibi uhrevî amellerimizi neşv ü nemâ ettirmesi; bire binler, on binler, yüz binler sevap kazandırması ve rıza-yı İlâhînin celbine vesile olması duasıyla…
Dipnotlar:
1- Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127
2- Mektûbat, Yeni Asya, S. 474