kalm›yor; elbette bütün bu zahirî ve maddî ziynetlerin ve
güzelliklerin ve hüsün ve cemal ve rahmet ve hayat›n
manevî merkezlerinin ve bir k›s›m tezgâhlar›n›n faal bir
nev’i, toprak perdesinin alt›nda ve arkas›ndad›r; elbette
bu himayetli annemiz olan toprak alt›na girmek ve kuca-
¤›na s›¤›nmak ve o hakikî ve daimî ve manevî çiçekleri
seyretmek, daha ziyade sevilir ve ifltiyaka lây›kt›r diye, o
kör hissiyat›n ve dünyaperest nefsin itiraz›n› tamam›yla
izale ve def etti,
1
m
¬r
Ln
h u
?o
c r
øp
e p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
dün-
yaperest nefsime de dedirtti.
Said Nursî
„@ò
2
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Evvelâ:
Seksen sene ibadetli bir ömrü bahtiyarlara ka-
zand›ran ramazan-› mübarekte inflaallah Nur’un flirket-i
manevîsi o kazanca mazhar olacak. Bayrama kadar el-
den geldi¤i kadar, Nurcular ihlâs ile birbirinin dualar›na
manevî âmin demeli ki, birisi o sekseni kazansa, herbiri
derecesine göre hissedar olur. En zaif ve en a¤›r yükü
bulunan bu hasta kardeflinize elbette manevî bir yard›m
edersiniz....
Saniyen:
Nurlar›n erkânlar›ndan bir iki doktor, benim
hastal›¤›m›n fliddetiyle beraber o halis, sad›k zatlara
hastal›k noktas›nda müracaat etmeyip ve ilâçlar›n› da
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 785
E
M‹RDA/
H
AYATI
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Al-
lah r›zas› için yapma.
inflaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nas›nda kullan›lan bir dua.
ifltiyak:
afl›r› isteme, çok fazla ar-
zu etme.
izale:
giderme, ortadan kald›rma.
maddî:
madde ile alâkal›, cisma-
nî.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mazhar:
nail olma, flereflenme.
müracaat:
baflvurma, dan›flma.
nefis:
kötü vas›flar› kendisinde
toplayan hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
nevi:
çeflit, tür.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’lar› oku-
yup neflreden kimse.
rahmet:
flefkat etmek, merha-
met etmek, esirgemek.
Ramazan-› mübarek:
mübarek
Ramazan, bereketli Ramazan.
sad›k:
do¤ru, gerçek; sözünde,
vaadinde, iflinde do¤ru olan.
Saniyen:
ikinci olarak.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst, hakk›
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
flirket-i manevî:
manevî flirket,
manevî ortakl›k.
zahirî:
görünürde.
zaif:
zay›f.
zat:
kifli, flah›s.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
ziynet:
süs
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlam›nda du-
an›n sonunda söylenir.
Aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
bahtiyar:
bahtl›, talihli, mutlu.
cemal:
güzellik.
cihet:
yön.
daimî:
sürekli, devaml›.
def:
mâni olma, kovma, orta-
dan kald›rma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyaperest:
dünyaya ta-
pan, dünyaya düflkün, ta-
mahl›, h›rsl› kimse.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri
gelenler.
Evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
faal:
her zaman çal›flan, hare-
kette bulunan.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini
yaln›z Allah r›zas› için iflleyen.
himayet:
koruma, esirgeme.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hissiyat:
hisler, duygular.
hüsün:
güzellik.
1.
‹hsan etti¤i iman nurunun her vechesi için Allah’a hamd olsun.
2.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.