Tarihçe-i Hayat - page 784

flahs›m›n aleyhine çeviriyorlar; güya Nurlar› söndürmeye
çal›fl›yorlar. Hâlbuki, Nurlar› daha ziyade parlatt›rmaya
vesile oluyorlar. Nurlar, adî flahs›mdan de¤il, Kur’ân gü-
neflinin menba›ndan nurlar› al›yor.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz S›dd›k Kardefllerim!
Bu flaflaal› bahar›n çiçeklerini temafla etmek için ara-
ba ile bir-iki saat geziyorum. Hiç hayat›mda görmedi¤im
bir tarzda bütün çiçekli otlar, âdetin fevkinde bir tarzda
büyümüfl, çiçekler açm›fl, tebessümkârâne tesbihat edip,
lisan-› hâl ile Sâni-i Zülcelâl’lerinin san’at›n› takdir ve al-
k›fll›yorlar gibi hakkalyakin hissetti¤imden, hayat-› dün-
yeviyeye müfltak hissiyat›m ve gafil ve tahammülsüz nef-
sim bu hâlden istifade ederek, dünyadan nefret ve has-
tal›kl› ve s›k›nt›l› hayattan usanmak ve berzaha gitmeye
ve oradaki yüzde doksan dostlar›n› görmeye ifltiyak cihe-
tinde karar veren kalbime ve fânîde bâkî zevk arayan
nefsime itiraz geldi.
Birden hissiyata da damarlara da sirayet eden iman
nuru o itiraza karfl› gösterdi ki:
Madem toprak bu kadar cemal ve rahmet ve hayat ve
ziynetlere maddî cihetinde mazhar olmas›ndan hadsiz bir
rahmetin perdesidir ve içine giren hiçbir fley bafl›bofl
âdet:
tabiatta var olan kanun.
adî:
basit, baya¤›, s›radan.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
Aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
l›c› olan.
berzah:
ruhlar›n k›yamete kadar
bekleyece¤i, dünya ile ahiret ara-
s›ndaki yer.
cemal:
güzellik.
cihet:
yön.
fânî:
ölümlü, geçici.
fevkinde:
üstünde.
gafil:
gaflette bulunan, endiflesiz,
nefsine uyarak Allah’›n emirlerini
unutan.
güya:
sanki.
hakkalyakin:
imanî meselelerin
hakikatini tam olarak anlama.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hissiyat:
hisler, duygular.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
ifltiyak:
afl›r› isteme, çok fazla ar-
zu etme.
itiraz:
kabul etmedi¤ini belirtip
karfl› ç›kma.
lisan-› hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
Madem:
...den dolay›, böyle ise.
menba:
kaynak.
müfltak:
arzulu, fazla istekli,
ifltiyak gösteren.
nefis:
kötü vas›flar› kendisin-
de toplayan hay›rl› ifllerden
al›koyan güç.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.
rahmet:
flefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi ve her fleyi sa-
natla yaratan Allah.
flaflaa:
gösterifl, debdebe.
S›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sirayet:
birinden di¤erine
geçme, bulaflma.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl›
koyabilme, katlanma.
takdir:
k›ymet verme, be¤en-
me.
tarz:
biçim, flekil.
tebessümkârâne:
tebessüm
ederek, gülümseyerek.
temafla:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-›
Hakk›n bütün noksan s›fatlar-
dan uzak ve bütün kemal s›-
fatlara sahip oldu¤unu ifade
eden sözler.
vesile:
arac›, vas›ta.
ziyade:
fazla, fazlas›yla
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
784 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI
1...,774,775,776,777,778,779,780,781,782,783 785,786,787,788,789,790,791,792,793,794,...1390
Powered by FlippingBook