yol açmakt. Bundan bir fley çkaramadklar için, zehir-
lendirmek vastasyla mahvma çalfltlar. Fakat inayet-i
lâhiye ile, Nur fiakirtlerinin dualar tiryak gibi, panzehir
gibi ve sabr ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plân
akim brakt, o maddî ve manevî zehirin tehlikesini geçir-
di. Gerçi hiçbir tarihte, hiçbir hükûmette bu tarzda iflken-
celi zulümler, kànun nâmna, hükûmet namna yaplma-
d¤ hâlde, damarlarma dokunduracak tarzda mütemadi-
yen tarassudlarla herkesi ürkütmekle beni hiddete getiri-
yordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki: Bu zalimlere
hiddet de¤il, acmalsn. Onlarn herbirisi, pek az bir za-
man sonra, sana muvakkaten verdikleri azap yerinde bin
derece fazla bâkî azaplara ve maddî ve manevî cehen-
nemlere maruz kalacaklar. Senin intikamn, bin defa ziya-
de onlardan alnr. Ve bir ksm, akl varsa, dünyada da
kaldkça, geberinceye kadar vicdan azâb ve idam- ebedî
korkusuyla iflkence çekecekler. Ben de, onlara karfl hid-
deti terk ettim, onlara acdm. Allah slah etsin dedim.
Hem, bu azap ve iflkenceler, pek büyük sevap kazan-
drmakla beraber, Risale-i Nur fiakirtleri yerine ve onla-
rn bedeline benimle meflgul olup yalnz beni tâzib etme-
leri, Nurculara büyük bir fayda ve selâmetlerine hizmet
olmas cihetinde de Cenab- Hakka flükrediyorum ve
müthifl skntlarm içinde bir sevinç hissediyorum.
Dördüncüsü:
Senin mektubunda benim istirahati-
mi ve e¤er iktidârm olsa, benim fiam ve Hicaz tarafna
gitmeme dâir sizin hükûmet-i hâzraya mürâcaat madde-
si ise:
TARHÇE- HAYATI
| 779
E
MRDA/
H
AYATI
ma.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml.
müthifl:
dehflet veren, ürküten,
dehfletli, korkunç.
muvakkaten:
geçici olarak.
nam:
ad.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sînin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nurlar oku-
yup neflreden kimse.
panzehir:
zehirin tesiri giderme
özelli¤i olan madde.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
sabr:
dayanma, katlanma, zor-
luklara dayanma gücü.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
lufl, korku ve endifleden uzak ol-
ma.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl
hoflnutluk ve memnunluk ifade
etme, teflekkür.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karfl koyabil-
me, katlanma.
tarassut:
gözetme, göz altnda
tutma.
tarz:
biçim, flekil.
tazip:
azap çektirme, eziyet et-
me, sknt verme.
tiryak:
en iyi çare, bafl ilâç.
vasta:
araclk.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi kö-
tüden ayrabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
zalim:
zulmeden, acmasz ve
haksz davranan.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
zulüm:
hakszlk, eziyet, iflkence
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
flarsz.
azap:
eziyet, iflkence; büyük
sknt, fliddetli ac.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalc olan.
bedel:
karfllk.
cihet:
yön.
dair:
alâkal, ilgili.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
faide:
fayda.
gerçi:
her ne kadar...
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hükümet-i hâzra:
flimdiki
hükümet.
idam- ebedî:
dirilmemek
üzere yok olufl, ahiret inanc
olmad¤ için ölümü ebedî
yoklu¤a gitmek olarak gör-
me.
ihtar:
hatrlatma, uyar.
iktidar:
güç yetme, bir ifli ger-
çeklefltirmek için gereken
kuvvet.
inayet-i lahiye:
Allahn yar-
dm.
intikam:
öç alma.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sknt, eziyet.
slah:
iyi duruma getirme, iyi-
lefltirme, düzeltme.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
maddî:
madde ile alâkal, cis-
manî.
mahv:
periflan etme, harap
etme.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maruz:
bir fleyin etkisi ve te-
siri altnda bulunma.
müracaat:
baflvurma, danfl-