Tarihçe-i Hayat - page 772

ESK‹ DÂH‹L‹YE VEK‹L‹, fi‹MD‹ PART‹
KÂT‹B-‹ UMUMÎS‹ H‹LM‹ BEY,
Evvelâ:
Yirmi sene zarf›nda, bir tek istida Dâhiliye Ve-
kili iken sana yazd›m. Fakat yirmi senelik kaidemi boz-
mad›m, vermedim. Hem eski Dahiliye Vekili, hem flimdi
kâtib-i umumi s›fatlar›yla seninle konuflaca¤›m. Yirmi se-
ne hükûmetle konuflmayan, tek bir defa hükûmet hesa-
b›na hükûmetin büyük bir rüknü ile konuflan adam, on
saat kadar söylese azd›r. Onun için siz benimle konufl-
may› bir iki saat müsaade ediniz.
Saniyen:
fiimdi partinin kâtib-i umumîsi itibar›yla size
bir hakikati beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum.
Hakikat da fludur:
Senin kâtib-i umumî oldu¤un Halk F›rkas›n›n millet
karfl›s›nda gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da fludur:
Bin seneden beri âlem-i ‹slâmiyeti kahramanl›¤› ile
memnun eden ve vahdet-i ‹slâmiyeyi muhafaza eden ve
âlem-i befleriyetin küfr-i mutlaktan ve dalâletten flanl› bir
surette kurtulmas›na büyük bir vesile olan Türk milleti ve
Türkleflmifl olanlar›n din kardeflleri, e¤er flimdi, eski za-
man gibi, kahramancas›na Kur’ân’a ve hakaik-› imana
sahip ç›kmazsan›z ve do¤rudan do¤ruya hakaik-› Kur’âni-
ye ve imaniyeyi tervice çal›flmazsan›z, size kat’iyen haber
veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederim ki, âlem-i ‹s-
lâm›n muhabbet ve uhuvveti yerine, dehfletli bir nefret ve
âlem-i befleriyet:
insanl›k âlemi.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
âlem-i ‹slâmiyet:
‹slam âlemi, ‹s-
lam dünyas›.
beyan:
aç›klama, bildirme, izah.
Dâhiliye:
‹ç iflleri.
dalâlet:
iman ve ‹slamiyetten ay-
r›lmak, azmak.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
Evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk olarak.
F›rka:
siyasî parti.
gayet:
son derece.
hakaik-› iman:
iman hakikatleri.
hakaik-› imaniye:
imana ait ha-
772 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI
kikatler, imanî gerçekler.
hakaik-› Kur’âniye:
Kur’ân
ait olan ve ondan gelen ger-
çekler.
Hakikat:
gerçek.
hüccet:
delil.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
istida:
resmî makamlara bir
iflin yap›lmas›n› istemek
maksad›yla yaz›lan yaz›, di-
lekçe.
kaide:
kural, esas, düstur.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
kâtib-i umumî:
genel sekre-
ter, genel yazman.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkâr.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
müsaade:
izin.
rükün:
bir toplulu¤un en
önemli ve kuvvetli fertlerin-
den her biri.
flan:
flöhret, ün.
Saniyen:
ikinci olarak.
suret:
biçim, flekil, tarz.
terviç:
bir fikri tutma, destek-
leme.
uhuvvet:
kardefllik, din kar-
deflli¤i.
vahdet-i ‹slâmiye:
‹slâma ait
birlik, ‹slâmî birlik.
vazife:
görev.
Vekil:
naz›r, bakan.
vesile:
arac›, vas›ta.
zarf›nda:
süresince
1...,762,763,764,765,766,767,768,769,770,771 773,774,775,776,777,778,779,780,781,782,...1390
Powered by FlippingBook