müdafaa etmek fikriyle, slâm ve misyonerlerin ittifakla-
rn bozmaya çalflacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve
vücub-i zekât ve hurmet-i riba ile, burjuvalar avamn yar-
dmna davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde
Müslümanlar aldatp, onlara bir imtiyaz verip, bir ksm-
n kendi tarafna çekebilir.
Her ne ise, bu defa sizin hatrnz için kaidemi boz-
dum, dünyaya baktm.
Said Nursî
@ò
BU SIKINTILI ZAMANDA NEFSM SABIRSIZLIKLA BE-
N TACZ EDERKEN, BU FIKRA ONU TAM SUSTUR-
DU, fiÜKRETTRD. SZE DE FAYDASI OLUR DYE
LEFFEN TAKDM EDLEN BU FIKRA, BAfiIMIN YA-
NINDA ASILI DURUYOR.
1.
Ey nefsim! Yetmifl üç sene, yüzde doksan adamdan
ziyade zevklerden hisseni almflsn; daha hakkn kalmad.
2.
Sen, anî ve fânî zevklerin bekasn aryorsun. Onun
için, onun zevaliyle a¤lamaya bafllyorsun. Kör hissiya-
tnla bu yanlflnn tam tokadn yersin. Bir dakika gülme-
ye bedel, on saat a¤lyorsun.
3.
Senin baflna gelen zulümler ve musibetlerin altnda
kaderin adaleti var. nsanlar, senin yapmad¤n bir iflle
sana zulüm ediyorlar. Fakat, kader senin gizli hatalarna
binaen, o musibet eliyle seni hem terbiye, hem hatana
keffaret ediyor.
TARHÇE- HAYATI
| 763
E
MRDA/
H
AYATI
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sînin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nurlar oku-
yup neflreden kimse.
ruhanî:
islâm dflndaki dinlerde
din adam, rahip.
flimal:
kuzeyde yer alan bölgeler.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl
hoflnutluk ve memnunluk ifade
etme, teflekkür.
Tabaka-i avam:
avam tabakas,
halktan ilmi irfan kt olanlarn ta-
bakas, halk.
taciz:
rahatsz etme, huzursuz kl-
ma, skma.
takdim:
arz etme, sunma.
vücub-i zekât:
zekâtn vacip, flart
oluflu.
zeval:
zail olma, sona erme, yok
olma.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
zulüm:
hakszlk, eziyet, iflkence
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakas.
bedel:
karfllk.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
burjuva:
zenginler, snf.
cihet:
yön.
elzem:
daha (en, pek) lâzm,
lüzumlu, gerekli.
faide:
fayda.
fânî:
ölümlü, geçici.
fkra:
ksm, fasl, bölüm.
hisse:
pay, nasip.
hissiyat:
hisler, duygular.
hücum:
saldrma.
hürmet-i riba:
ribann, yani
faizin haram oluflu.
imtiyaz:
fark, ayrcalk, üs-
tünlük.
sevî:
Hz. sann dininden
olanlar.
ittifak:
ortak bir gayede an-
laflma, birleflme.
kader:
lahî hüküm; Cenab-
Hakkn takdir ve tayin etme-
si.
kaide:
kural, esas, düstur.
kefaret:
kendisi ile ifllenen bir
günahn giderilmesi.
leffen:
zarf ve mektup içine
koyarak.
misyoner:
Hristiyanl¤ neflre
ve tantmaya çalflan kimse.
müdafaa:
savunma.
müsaadekâr:
zorluk çkarma-
yan, hoflgörü sahibi, uysal
davranan.
musibet:
felâket, belâ.
nefis:
kötü vasflar kendisin-
de toplayan hayrl ifllerden
alkoyan güç.