tahassungâh› ve en büyük melceidir. “Ey Fahr-i Âlemin
gösterdi¤i do¤ru yoldan flaflanlar, dünyan›n fânî metâla-
r›yla gururlan›p taflanlar ve ey dünyam›za zarar› olur kor-
kusu ile nur-i Kur’ân’dan kaçanlar!.. Küfr-i mutlak atefli-
nin bizleri sard›¤› bir zamanda ancak ve ancak, en müs-
tahkem, en kavi ve y›k›lmaz ve sars›lmaz bir tahkimat
olan Risale-i Nur’un nuranî siperlerine iltica etmekle ve
onun daire-i kudsiyesine girmekle kurtulacaks›n›z. Ve
idam-› ebedî zannetti¤iniz ölümü bir hayat-› bâkiyeye
tebdil edeceksiniz. Ve iflte o Nurun mübarek tercüman›-
n›n ve mübarek flahs-› manevîsinin
p
Qƒ t
ædG p
?p
F=É°n
Sn
Q n
án
Ñn
?n
W r
ôp
Ln
Gn
h Én
ær
jn
ó p
dGn
h r
ôp
Ln
Gn
h Én
`f r
ôp
Ln
G
1
p
QÉ s
ædG n
øp
e r
ºp
¡r
jn
óp
dGn
hn
h
ve emsali dualar›n›n kabulüyle ve flefaatiyle ve Risale-i
Nur’u devaml› okumakla ben dehfletli manevî hastal›klar-
dan nas›l kurtulmuflsam, sizler de o mübârek daire-i kud-
siyeye dehalet etti¤inizde, dünyevî ve uhrevî dertlerden,
atefllerden kurtulacak ve evlât ve iyalinizin bir nevi çoba-
n› olmak hasebiyle, o sevgililerinizi de kurtaracaks›n›z.
Ve nurlara çal›flmakla, herbirerleriniz maddî ve manevî
felâh ve saadete nail olacaks›n›z. Böyle olan milyonlarla
Nur Talebeleri, bu hakikate flahittirler.
Ey Nurcular! Allah’›n sizlere ihsan etti¤i ezelî lütfuna
karfl› secde-i flükrandan bafl›n›z› kald›rmay›n›z. Gecenin
so¤u¤una ald›rmay›n›z. Sizlere lütfu hiçbir hususta esir-
gemeyen Rabb-i Rahîm’e, gecenin bu mübarek saatle-
rinde kalkarak, vazife-i flükrü eda ediniz. Ve baz›lar›n
befler:
insan, insanl›k.
daire-i kudsiye:
mukaddes, mu-
azzez daire.
dehalet:
girme, birinin himaye ve
merhametine s›¤›nma.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
eda:
yerine getirme.
emsal:
benzerler.
evlât:
veletler, çocuklar.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, bafl-
lang›çs›z.
Fahr-i Âlem:
âlemin övüncü, âle-
min kendisiyle övündü¤ü Pey-
gamberimiz (a.s.m.).
fânî:
ölümlü, geçici.
felâh:
kurtulufl, selâmet, onma.
hakikat:
gerçek.
haseb:
dolay›, cihetince, gere¤in-
ce.
hayat-› bâkiye:
bakî olan, sonsuz
hayat, ahiret hayat›.
idam-› ebedî:
dirilmemek üzere
yok olufl, ahiret inanc› olmad›¤›
için ölümü ebedî yoklu¤a gitmek
olarak görme.
ihsan:
ba¤›fllama, ikram etme, lü-
tuf.
iltica:
s›¤›nma, güvenme, dayan-
ma.
iyal:
bir kimsenin geçindirmekle
yükümlü, mükellef oldu¤u kim-
seler.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
lütuf:
güzellik, hoflluk, iyilik, ih-
san.
maddî:
madde ile alâkal›, cisma-
nî.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
melce:
s›¤›n›lacak yer.
meta:
mal, servet; geçici dünya
zevki.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müstahkem:
kuvvetlendirilmifl,
sa¤lamlaflt›r›lm›fl.
nail:
kavuflan, ulaflan, eren.
nevi:
çeflit, tür.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak, mü-
nevver.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’lar› oku-
yup neflreden kimse.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-› Kerîm’in
nuru, ayd›nl›¤›, ›fl›¤›.
Rabb-i Rahîm:
flefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab-› Hak.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
saadet:
mutluluk.
flahs-› manevî:
manevî flah›s,
belli bir kifli olmay›p bir ce-
maatte meydana gelen ma-
nevî flah›s.
secde-i flükran:
flükür secde-
si, flükretmek maksad›yla ya-
p›lan secde.
flefaat:
günahkâr bir kimse-
nin aff›n› Allah’tan niyaz et-
me.
tahassungâh:
s›¤›nma yeri,
s›¤›nak.
tahkimat:
bir yeri düflman›n
hücumuna karfl› savunmak
ve hücumu kolaylaflt›rmak
maksad›yla yap›lm›fl düzenle-
meler ve tesisler.
talebe:
ö¤renci.
tebdil:
de¤ifltirme, dönüfltür-
me.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
vazife-i flükür:
flükür vazifesi,
göreviyegâne: biricik, tek, yal-
n›z.
1.
Bizi, annemizi ve babam›z›, Risale-i Nur Talebelerini ve onlar›n anne ve babalar›n› ateflten
koru.
760 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI