Tarihçe-i Hayat - page 766

lânet caizdir” demifl. Fakat, “Lânet vaciptir” dememifl,
“Hay›rd›r ve sevab› vard›r” dememifl. Çünkü, hem
Kur’ân’›, hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kud-
sî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. fiimdi onlardan mey-
danda gezenler çoktur. fier’an, bir adam, hiç mel’unlar›
hat›ra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zarar› yok. Çün-
kü, zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi de¤il. On-
lar, amel-i salihte dahil olamaz. E¤er zarar› varsa, daha
fena.
‹flte, flimdi gizli münaf›klar, Vehhabilik damar›yla en zi-
yade ‹slâmiyeti ve hakikat-i Kur’âniyeyi muhafazaya me-
mur ve mükellef olan bir k›s›m hocalar› elde edip, ehl-i
hakikati Alevîlikle ittiham etmekle birbiri aleyhinde isti-
mal ederek dehfletli bir darbeyi ‹slâmiyete vurmaya çal›-
flanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parças›n› mektu-
bunda yaz›yorsun. Hatta sen de biliyorsun; benim ve Ri-
sale-i Nur’un aleyhinde istimal edilen en tesirli vas›tay›
hocalardan bulmufllar.
fiimdi Haremeyn-i fierifeyne hükmeden Vehhabiler ve
meflhur, dehfletli dâhîlerden ‹bnü’t-Teymiye ve ‹bnü’l-
Kayy›m-i Cevzî’nin pek acip ve cazibedar eserleri ‹stan-
bul’da çoktan beri hocalar›n eline geçmesiyle, hususan
evliyalar aleyhinde ve bir derece bid’alara müsaadekâr
meflreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid’ala-
ra bulaflm›fl bir k›s›m hocalar, sizin muhabbet-i Âl-i Beyt-
ten gelen ve flimdi izhar› lâz›m olmayan içtihad›n›z› vesi-
le ederek, hem sana, hem Nur fiakirtlerine darbe vura-
bilirler.
acip:
tuhaf, hayrette b›rakan.
Alevi:
Hz. Ali’ye ba¤l›l›k noktas›n-
da birleflen çeflitli dinî ve siyasî
gruplar için kullan›lan tabir.
aleyh:
ona karfl›, onun üzerine.
amel-i salih:
Allah r›zas›na uygun
hay›rl› ifl, dine uygun hareket,
davran›fl.
bid’a:
dinin asl›na uymayan âdet
ve uygulamalar..
caiz:
mümkün, olur, olabilir.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
dâhî:
son derece zeki, anlay›fll›,
deha sahibi.
dâhil:
girme, içinde olma.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler; Allah adam›.
evliya:
velîler, Allah dostlar›.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
hakikati, Kur’ân’›n ifade etti¤i ger-
çek.
Haremeyn-i fierifeyn:
iki mukad-
des flehir, Mekke-i Mükerreme ve
Medine-i Münevvere.
hükmetme:
hakîm olma, emri al-
t›nda tutmak.
hususan:
bilhassa, özellikle.
içtihat:
din âlimlerinin fler’î esas-
lar dâhilinde Kur’ân ve sünnete
uygun flekilde bir konuda fikir or-
taya koymalar›, hüküm vermele-
ri.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
istimal:
kullanma.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma.
izhar:
gösterme, a盤a vurma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lânet:
beddua, ilenç.
766 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI
medih:
övmek.
mel’un:
lânetlenmifl, kötülen-
mifl.
meflrep:
gidifl, hareket tarz›,
tav›r, tutum, meslek.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i Âl-i Beyt:
Âlî
Beyt sevgisi, Peygamberimi-
zin ailesi ve neslinden gelen-
lere gösterilen sevgi.
muhafaza:
koruma.
mükellef:
sorumlu ve yü-
kümlü olan.
münaf›k:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizledi¤i
hâlde Müslüman görünen.
müsaadekâr:
zorluk ç›karma-
yan, hoflgörü sahibi, uysal
davranan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle flereflenen ve
onun sohbetlerine kat›lan
mü’min kimse.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
fier’an:
fleriata göre, fleriat
bak›m›ndan, fleriatça.
vacip:
zorunlu.
vas›ta:
arac›.
Vehhabî:
Muhammed bin
Abdülvehhab taraf›ndan ge-
çen as›rda Arabistan’da mey-
dana getirilen ‹slamî baz› me-
selelerde ifrat eden ve Arap
milliyetçili¤i yapan mezhep.
vesile:
arac›, vas›ta.
zem:
yerme, k›nama, ay›pla-
ma.
ziyade:
fazla, fazlas›yla
1...,756,757,758,759,760,761,762,763,764,765 767,768,769,770,771,772,773,774,775,776,...1390
Powered by FlippingBook