Perde altndaki düflmanmz münafklar, flimdiye kadar
yaptklar gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsiz-
li¤e alet edip, bize hücumlar akim kald¤; ve Risale-i
Nurun fütuhatna menfaati olan eski plânlarn brakp,
daha münafkane ve fleytan da hayrette brakacak bir
plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü. O
plânlarn en mühim bir esas, has, sebatkâr kardefllerimi-
zi so¤utmak, fütur vermek; mümkün ise, Risale-i Nur-
dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalanlar ve
desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve
Nur Fabrikasnn kahraman flakirtleri gibi, çelik ve de-
mir gibi bir sebat ve sadâkat ve metanet lâzm ki daya-
nabilsin. Baz da dost suretinde hulûl edip, korkutmak
mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar.
Aman, aman Saide yanaflmaynz! Hükûmet takip edi-
yor diye zayflar vazgeçirmeye çalflyorlar. Hatta baz
genç talebelere, hevesatlarn tahrik için, bâz genç kzla-
r musallat ediyorlar. Hatta Risale-i Nur erkânlarna kar-
fl da, benim flahsmn kusurâtn, çürüklü¤ünü gösterip,
zahiren dindar ehl-i bidadan bâz flöhretli zatlar göste-
rip; Biz de Müslümanz, din yalnz Saidin mesle¤ine
mahsus de¤il deyip, bize karfl perde altnda cephe alan
zndklara ve anarflilik hesabna o safdil ehl-i diyanet ve
hocalar alet edip istimal ediyorlar. nflaallah bunlarn bu
plânlar da akim kalacak.
Böyle heriflere dersiniz:
Biz, Risale-i Nurun flakirtleriyiz. Said de, bizim gibi
bir flakirttir. Risale-i Nurun menba, madeni, esas da
TARHÇE- HAYATI
| 751
E
MRDA/
H
AYATI
tem.
metanet:
metin olma, dayankl-
lk; gayret.
musallat:
çok fazla rahatsz eden,
fazlasyla üzerine giden ve sata-
flan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münafk:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizledi¤i hâlde
Müslüman görünen.
münafkane:
münafkça, ikiyüz-
lülükle.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
sadâkat:
ba¤llk, do¤ruluk.
safdil:
saf gönüllü; hile, oyun bil-
meyen, kolay aldatlan.
sebat:
sözünde durma, kararl ol-
ma, azimlilik.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararnda duran, vazgeçme-
yen, sebatl.
suret:
biçim, tarz, görünüfl.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tahrik:
bir kimseyi kötü bir ifl
yapmas için ileri sürme, kflkrt-
ma.
talebe:
ö¤renci.
zahiren:
görünüflte.
zahirî:
görünürde.
zaif:
bilgi ve kabiliyet olarak kuv-
vetli olmayan.
zat:
kifli, flahs.
zndk:
Allaha ve ahirete inan-
mayan, Allah inkâr eden, iman-
sz, münkir.
acip:
tuhaf, hayrette brakan.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
flarsz.
anarfli:
hükümetsiz veya si-
yasî otoritesini kaybetmifl dü-
zensiz topluluk hâli.
dair:
alâkal, ilgili.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
dindar:
dinin emirlerini yeri-
ne getiren.
ehl-i bida:
bidatçlar, do¤ru
yoldan sapp hurafelerin pe-
flinden gidenler.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri
gelenler.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
fütur:
zayflk, gevfleklik,
usanç.
habbe:
tane.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hevesat:
hevesler.
hulûl:
girme, içine sokulma.
hücum:
saldrma.
idare:
bir kuruluflun ifllerini
yürütenlerin hepsi, yönetici
topluluk.
inflaallah:
Allah izin verirse
manasnda kullanlan bir dua.
istimal:
kullanma.
kubbe:
gökyüzü, sema.
kusurat:
kusurlar, noksanlk-
lar, eksiklikler, özürler.
maden:
asl, esas, kaynak.
menba:
kaynak.
menfaat:
fayda.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sis-