Evvelâ:
Bâkî bir hakikat, fânî flahsiyetler üstüne bina
edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde
ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülme-
ye maruz ve müptelâ flahsiyetlerle ba¤lanmaz. Ba¤lansa,
vazifeye ehemmiyetli zarardr.
Saniyen:
Risale-i Nurun tezahürü, yalnz tercüman-
nn fikriyle veyahut onun ihtiyac- manevî lisanyla
Kurândan gelmifl, yalnz o tercümann istidadna bakan
feyizler de¤il, belki o tercümann muhataplar ve ders-i
Kurânda arkadafllar olan halis ve metin ve sadk zatla-
rn o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tat-
bik etmeleri gibi çok cihetlerle o tercümann istidadndan
çok ziyade o Nurlarn zuhuruna medar olduklar gibi, Ri-
sale-i Nurun ve flakirtlerinin flahs- manevîsinin hakikati-
ni onlar teflkil ediyorlar. Tercümannn da içinde bir his-
sesi var. E¤er ihlâsszlkla bozmazsa, bir takaddüm flere-
fi bulunabilir.
Salisen:
Bu
zaman, cemaat zamandr. Ferdî flahslarn
dehas, ne kadar harika da olsalar, cemaatin flahs- ma-
nevîsinden gelen dehasna karfl ma¤lûp düflebilir
. Onun
için, o mübarek kardeflimin yazd¤ gibi, âlem-i slâm bir
cihette tenvir edecek ve kudsî bir dehann nurlar olan
bir vazife-i imaniye, bîçare, zayf, ma¤lûp, hadsiz düfl-
manlar ve onu ihanetle, hakaretle çürütmeye çalflan
muannit hasmlar bulunan bir flahsa yüklenmez. Yüklen-
se, o kusurlu flahs ihanet darbeleriyle düflmanlar tara-
fndan sarslsa, o yük düfler, da¤lr.
TARHÇE- HAYATI
| 743
E
MRDA/
H
AYATI
mellik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lisan:
dil.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmifl.
maruz:
bir fleyin etkisi ve tesiri
altnda bulunma.
medar:
sebep, vesile.
metin:
sa¤lam ve dayankl; ko-
laylkla sarslmayan, teleafla düfl-
meyen ve korkuya kaplmayan.
muannit:
inatç, ayak direyen.
muhatap:
kendisine hitap olu-
nan, söz söylenilen kimse.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müptelâ:
tutkun, bir fleye düfl-
kün ve tutulmufl olan.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
ruhen:
ruh bakmndan, ruh yö-
nünden, ruh olarak.
sadk:
do¤ru, gerçek; sözünde,
vaadinde, iflinde do¤ru olan.
Salisen:
üçüncü olarak.
Saniyen:
ikinci olarak.
flahs- manevî:
manevî flahs,
belli bir kifli olmayp bir cemaatte
meydana gelen manevî flahs.
flahsiyet:
kiflilik.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
fleref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
takaddüm:
öne geçmek, önce
gelme.
tasdik:
do¤rulama, onaylama.
tatbik:
yerine getirme, uygula-
ma.
tenvir:
nurlandrma, aydnlatma,
flklandrma.
teflkil:
oluflturma, flekillendirme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çkma.
vazife:
görev.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili va-
zife, görev.
zaif:
zayf.
zat:
kifli, flahs.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
zuhur:
görünme, belli olma, orta-
ya çkma.
zulüm:
hakszlk.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
Bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalc olan.
bîçare:
çaresiz, zavall.
bina:
kurma, dayandrma.
cemaat:
topluluk, aralarnda
çeflitli ba¤lar bulunan insanlar
toplulu¤u.
cihet:
yön.
deha:
ola¤anüstü zekâ sahibi
olma.
ders-i Kurân:
Kurân dersi,
Kurâna ait olan ders.
ehemmiyetli:
önemli.
Evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
fânî:
ölümlü, geçici.
Ferdî:
flahsî, bireysel.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan,
ba¤fl.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakaret:
sayg göstermeme,
alçak görme, afla¤lama.
hakikat:
gerçek, esas.
halis:
samimî, her amelini
yalnz Allah rzas için iflleyen.
harika:
ola¤anüstü.
hasm:
düflman, rakip.
hisse:
pay, nasip.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
arkadan vurma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfllk beklemek-
sizin, srf Allah rzas için yap-
ma.
ihtiyac- manevî:
manevî ih-
tiyaç, mana âlemine ait olan
lüzum; kalp, ruh, akl gibi ma-
nevî letaife ait ihtiyaç.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kemal:
olgunluk, mükem-