Tarihçe-i Hayat - page 735

terk etmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i maneviyeyi
k›rmak cihetleriyle ve sebepleriyle, ihtiyar›m haricinde
bütün o mânilere karfl› Risale-i Nur fiakirtlerinin kuvve-i
maneviyelerinin takviyesine medâr ikramat-› ‹lâhiyeyi
beyan ederek Risale-i Nur etraf›nda manevî bir tahflidat
yapt›rmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek bafl›yla,
baflkalar›na muhtaç olmayarak, bir ordu kadar kuvvetli
oldu¤unu göstermek hikmetiyle bu çeflit fleyler bana yaz-
d›r›lm›fl. Yoksa —hâfl◠kendimizi satmak ve be¤en-
dirmek ve temeddüh etmek, hodfüruflluk etmek ise, Ri-
sale-i Nur’un ehemmiyetli bir esas› olan ihlâs s›rr›n› boz-
makt›r.
‹nflaallah, Risale-i Nur kendi kendini, hem müdafaa et-
ti¤i, hem k›ymetini tam gösterdi¤i gibi, bizi de manen
müdafaa edip kusurlar›m›z› affettirmeye vesile olacakt›r.
„@ò
Aziz kardefllerim,
Risale-i Nur’un zuhurundan k›rk sene evvel, genifl bir
hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim
köyde, hem nahiyemizde tezahür etti¤ini flimdi bir ihtar-›
manevî ile kat’î kanaatim gelmifl. fiefik ve kardeflim Ab-
dülmecid gibi eski talebelerime bu s›rr› fâfl etmek ister-
dim. fiimdi Cenab-› Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve
çok Abdurrahman’lar› verdi¤i için, size beyan ediyorum:
Ben, on yafl›nda iken, büyük bir iftihar, hatta bazen te-
meddüh suretinde bir hâletim vard›. ‹stemedi¤im hâlde
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 735
E
M‹RDA/
H
AYATI
k›ymet:
de¤er.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
manen:
mana bak›m›ndan, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mâni:
engel.
medar:
sebep, vesile.
müdafaa:
savunma.
nahiye:
bölge, küçük yer.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
s›r:
gizli hakikat.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tahflidat:
y›¤malar, biriktirmeler,
toplamalar.
takviye:
kuvvetlendirme, sa¤-
lamlaflt›rma.
talebe:
ö¤renci.
tarz:
biçim, flekil.
temeddüh:
kendi kendini övme,
kendini methetme, böbürlenme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya ç›kma.
vesile:
arac›, vas›ta.
zuhur:
ortaya ç›kma.
acip:
tuhaf, hayrette b›rakan.
Aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
beyan:
aç›klama, bildirme,
izah.
cihet:
yön.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce, ilk.
fafl:
meydana ç›kma, a盤a
vurma, dile verme.
hâlet:
hâl, durum.
hariç:
bir fleyin d›fl›, d›flar›s›,
d›flta kalan.
hâflâ:
asla, kat’iyen, öyle de-
¤il, Allah göstermesin.
hikmet:
gaye, maksat.
hiss-i kablelvuku:
Bir fleyi
vukuundan önce hissetme,
bir hâdisenin gerçekleflme-
sinden önce kalbe do¤mas›.
hodfürufl:
kendini be¤endir-
meye çal›flan, övünen.
iftihar:
övünme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfl›l›k beklemek-
sizin, s›rf Allah r›zas› için yap-
ma.
ihtar-› manevî:
manevî uyar›,
bildirim; Cenab-› Hakk›n ima-
na ve Kur’ân’a ait meseleler-
de kullar›n› uyarmas›.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzular›na göre hare-
ket etme.
ikramat-› ‹lâhiye:
Cenab-›
Hakk›n ikramlar›, nimetleri,
ba¤›fllar›.
inflaallah:
‘Allah izin verirse’
manas›nda kullan›lan bir dua.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
1...,725,726,727,728,729,730,731,732,733,734 736,737,738,739,740,741,742,743,744,745,...1390
Powered by FlippingBook