Tarihçe-i Hayat - page 745

bahusus
Ayetü’l-Kübra’
n›n fütuhat›na karfl› bir perde
çekmek oldu¤u tahakkuk etti.
Sak›n, sak›n hiç kederlenmeyiniz, merak etmeyiniz,
hem telâfl etmeyiniz, hem bana ac›may›n›z. fieksiz flüp-
hesiz, inayet-i ‹lâhiye perde alt›nda bizi muhafaza etmek-
le
1
r
ºo
µ
n
d l
ôr
«n
N n
ƒo
gn
h k
A r
Àn
T Gƒo
gn
ôr
µ
n
J r
¿n
G =
À'
ùn
Y
ayetine mazhar et-
sin.
Onlar›n, o plânlar› da yine akîm kald›. Fakat bu vilâ-
yette, do¤rudan do¤ruya büyük bir makamdan kuvvet
al›p flahs›mla u¤raflanlar var. E¤er mümkün olsa, buran›n
havas›yla hiç imtizaç edemedi¤im cihetini vesile edip,
münâsip bir yere naklime, Denizli Mahkemesini ve An-
kara Temyiz Mahkemelerini vas›ta yap›p çal›flmak lâz›m
geliyor. Ben kendim yapamad›¤›m için, benden bana da-
ha ziyâde alâkadar Denizli dostlar› teflebbüs etseler iyi
olur. Hiç olmazsa oran›n hapsine, bir daha bahaneyle
beni als›nlar.
Said Nursî
„@ò
2
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k, sebatkâr, muhlis kardefllerim,
Hem maddî, hem manevî; hem nefsim, hem benimle
temas edenler gayet ehemmiyetli benden suâl ediyorlar ki:
“Neden herkese muhalif olarak, hiç kimsenin yapmad›¤›
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 745
E
M‹RDA/
H
AYATI
fiil ve düflünceye karfl› z›t düflün-
cede bulunan.
muhlis:
ihlâsl›, samimî; bir ifli hiç
bir karfl›l›k beklemeden s›rf Allah
r›zas› için yapan.
münasip:
uygun.
nakil:
bir yerden baflka bir yere
tafl›ma, yer de¤ifltirme, aktarma.
nefis:
kötü vas›flar› kendisinde
toplayan hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve karar›nda duran, vazgeçme-
yen, sebatl›.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst, hakk›
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sual:
soru.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
tahakkuk:
gerçekleflme, kesin-
leflme.
Temyiz:
bir davan›n karar›n›n bir
üst mahkeme taraf›ndan tekrar
incelenmesi.
teflebbüs:
giriflim, bir ifli yapmak
için harekete geçme.
vas›ta:
arac›.
vesile:
arac›, vas›ta.
vilâyet:
il.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
flar›s›z.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
ayet:
Kur’an’›n her bir cümle-
si.
Aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
bahane:
as›l sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
cihet:
yön.
ehemmiyetli:
önemli.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
gayet:
son derece.
imtizaç:
uyuflma, uygunluk,
ba¤daflma.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yar-
d›m›.
maddî:
madde ile alâkal›, cis-
manî.
makam:
büyük yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mazhar:
nail olma, flereflen-
me.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
muhalefet eden, bir
1.
Sevmedi¤iniz fley, belki hakk›n›zda hay›rl›d›r. (Bakara Suresi: 216.)
2.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
1...,735,736,737,738,739,740,741,742,743,744 746,747,748,749,750,751,752,753,754,755,...1390
Powered by FlippingBook