gibi, sana yardm edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere
bakmyorsun, isti¤na gösteriyorsun? Ve herkes müfltak
ve talip oldu¤u ve Risale-i Nurun intiflarna, fütuhatna
çok hizmet edece¤ine o Risale-i Nur fiakirtlerinin hasla-
r müttefik olduklar ve senden kabul ettikleri büyük ma-
kamlar kabul etmiyorsun, fliddetle çekiniyorsun?
Elcevap:
Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate
muhtaçtrlar ki, kâinatta hiçbir fleye alet ve tâbi ve basa-
mak olamaz ve hiçbir garaz ve maksad onu kirletemez
ve hiçbir flüphe ve felsefe onu ma¤lûp edemez bir tarz-
da iman hakikatlerini ders versin; umum ehl-i imann,
bin seneden beri teraküm etmifl dalâletlerin hücumuna
karfl, imanlar muhafaza edilsin.
flte bu nokta içindir ki, dahilî ve haricî yardmclara ve
ehemmiyetli kuvvetlerine, Risale-i Nur ehemmiyet ver-
miyor, onlar arayp tâbi olmuyortâ avam- ehl-i ima-
nn nazarnda, hayat- dünyeviyenin baz gayelerine ba-
samak olmasn; ve do¤rudan do¤ruya hayat- bâkiyeden
baflka hiçbir fleye alet olmad¤ndan, fevkalâde kuvveti
ve hakikati, hücum eden flüpheleri ve tereddütleri izale
eylesin.
Amma, manevî ve makbul ve zararsz ve bütün ehl-i
hakikatin istedikleri nuranî makamlar ve uhrevî rütbeler-
den, halis kardefllerimizden hüsnüzanla verilen ve ihlâs-
nza zarar gelmedi¤i hâlde, e¤er kabul etsen, reddedil-
meyecek derecede senetler, hüccetler bulundu¤u hâlde,
sen, de¤il tevazu ve mahviyetle, belki fliddet ve hiddetle
Amma:
ama, lâkin, ancak.
avam- ehl-i iman:
ehl-i imann,
müminlerin avam tabakas.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile il-
gili.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, do¤ru yoldan ayrlma, azma.
ehemmiyet:
önem, de¤er, ky-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler; Allah adam.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
El-cevap:
cevap olarak.
felsefe:
madde ve hayat bafllan-
gç ve gaye bakmndan incele-
yen ilim.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
garaz:
kötü kast, düflmanca ni-
yet, kin.
hakikat:
gerçek, do¤ruluk; görü-
len bir fleyin asl, esas.
halis:
samimî, her amelini yalnz
Allah rzas için iflleyen.
haricî:
dfla ait, dflar ile ilgili.
has:
ileri gelen, seçkin olan.
hayat- bakye:
bâkî olan, sonsuz
hayat, ahiret hayat.
hayat- dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hüccet:
delil.
hücum:
saldrma.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyili¤i hakkndaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma.
iman:
inanç, itikat.
intiflar:
yaylma, yaygnlaflma,
neflrolunma.
isti¤na:
ihtiyaçszlk, gerek duy-
mazlk.
izale:
giderme, ortadan kaldrma.
kâinat:
evren; yaratlmfl olan
746 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
fleylerin tamam, bütün âlem-
ler.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmifl.
mahviyet:
alçak gönüllülük,
kendini de¤ersiz gösterme.
makam:
yer, mevki.
makbul:
kabul edilmifl, ge-
çerli.
maksat:
gaye.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
muhafaza:
koruma.
müfltak:
arzulu, fazla istekli,
ifltiyak gösteren.
müttefik:
fikirce beraber
olan.
nazar:
bakfl, dikkat.
nuranî:
nurlu, flkl, parlak,
münevver.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
senet:
dayanlacak ve güve-
nilecek fley, kuvvetli delil ola-
bilecek söz.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tâbi:
boyun e¤en, uyan, itaat
eden.
talip:
talep eden, isteyen, is-
tekli.
tarz:
biçim, flekil.
teraküm:
birikme, y¤lma,
toplanma.
tereddüt:
kararszlk, flüphe-
de kalma.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir
kimsenin baflkalarn kendin-
den küçük görmemesi.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
umum:
bütün, herkes.