Tarihçe-i Hayat - page 732

Bu ayet
1
r
ºo
àr
jn
ón
àr
gG Gn
Pp
G s
?°n
V r
øn
e r
ºo
c t
Qo
ón
j n
ve usul-i ‹slâmiye-
tin ehemmiyetli bir düsturu olan
o
¬ n
do
ô n
¶r
æo
j n
’ p
Qn
ös
†dÉp
H À/
VGs
ôdn
G
.
Yani: “
Baflkas›n›n dalâleti sizin hidayetinize zarar et-
mez; sizler, lüzumsuz onlar›n dalâletleriyle meflgul olma-
yas›n›z.”
Düsturun manas›: “
Zarara kendi raz› olan›n lehinde
bak›lmaz, ona flefkat edip ac›nmaz
.”
Madem bu ayet, bu düstur bizi zarara bilerek raz› olan-
lara ac›maktan men ediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve
merak›m›zla vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz, onun
haricindekileri malâyanî bilip, vaktimizi zayi etmemeli-
yiz. Çünkü elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecavüz
edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz
bir nevi nuranî müdafaad›r.
Bu tetimmenin yaz›lmas›n›n sebeplerinden birisi:
Risale-i Nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu
heyecan, flimdiki siyasete karfl› ne fikirdedir diye, Bo¤az-
lar hakk›nda boflbo¤azl›¤› münasebetiyle bir iki fley sor-
dum. Bakt›m, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kal-
ben, “Yaz›k!” dedim. “Bu vazife-i Nuriyede zarar› ola-
cak.” Sonra fliddetle ikaz ettim.
2
p
án
°SÉn
«u
°ùdGn
h p
¿É n
£r
«s
°ûdG n
øp
e $Ép
Ho
Pƒo
Yn
G
bir düsturumuz vard›r.
E¤er insanlara ac›yorsan, geçmifl düstur onlara merha-
mete liyakatini selbediyor. Cennet adamlar istedi¤i gibi,
Cehennem de adam ister.
alâkadarâne:
ilgilenerek, alâka
göstererek.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
dalâlet:
iman ve ‹slamiyetten ay-
r›lmak, azmak.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehemmiyetli:
önemli.
hariç:
bir fleyin d›fl›, d›flar›s›, d›flta
kalan.
hasr:
yaln›z bir fleye veya kifliye
mahsus k›lma.
hidayet:
do¤ru inanç ve yaflay›fl
üzere olmak.
ikaz:
uyar›.
Kalben:
kalp ile, kalpten; içten ve
samimî olarak.
kudsî:
mukaddes, yüce.
leh:
onun taraf›na, ondan yana,
birinin faydas› için yap›lan hare-
ket.
liyakat:
lây›k olma, ehliyet.
Madem:
...den dolay›, böyle ise.
malâyani:
manas›z, faydas›z, bofl
(fley).
men:
yasak etme, engelleme.
müdafaa:
savunma.
münasebet:
vesile, -dan dolay›.
nevi:
çeflit, tür.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak,
münevver.
raz›:
r›za gösteren, hoflnut
olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
selp:
ortadan kald›rma, iptal
etme; olumsuzlaflt›rma.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet.
talebe:
ö¤renci.
tecavüz:
sald›rma, sataflma,
baflkas›n›n hakk›na dokun-
ma.
tetimme:
bir konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen k›s›m, ek.
usul-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyetin
prensipleri, usulleri.
vazife:
görev.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur
vazifesi, hizmeti.
Vaziyet:
durum.
zayi:
elden ç›km›fl, zarar, zi-
yan.
1.
Siz hidayette olunca, sap›tm›fl olanlar size zarar veremez. (Maide Suresi: 105.)
2.
fieytandan ve siyasetten Allah’a s›¤›n›r›m.
732 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI
1...,722,723,724,725,726,727,728,729,730,731 733,734,735,736,737,738,739,740,741,742,...1390
Powered by FlippingBook