bulunuz ki; beni hapse alsnlar, bu azaptan kurtulaym,
diye baz dostlarma bir gizli mektup elden göndermifl-
tim. Tâ, benim hayatmn sermayesi ve neticesi ve gayet
ziynetli bir surette tezyin edilmifl Risale-i Nurdan, Deniz-
lide mahkemede bulunan kitaplarma yakn olaym ve
teslim almaya çalflaym. Maatteessüf, aleyhime olan
oradaki ehl-i vukuftan bir tek adam beni müdafaa eder-
ken, o dahi mektubumu görüp, hapse girmem için aley-
hime hüküm vermeye mecbur olmufl.
Beni hapislere sokan muarzlarmn bir bahaneleri de,
o mahkemede ondan beraat kazand¤m tarikatçiliktir.
Hâlbuki, Risale-i Nurda daima dava edip demiflim:
Za-
man tarikat zaman de¤il, belki iman kurtarmak zama-
ndr. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansz Cen-
nete giden yoktur
diye bütün kuvvetimizle imana çalfl-
mflz. Ben hocaym, fleyh de¤ilim. Dünyada bir hanem
yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfnda, bir
tek adam yok ki, çksn desin: Bana tarikat dersi vermifl.
Ve mahkemeler ve zabtalar bulmamfllar. Yalnz eskiden
yazd¤m tarikatlerin hakikatlerini ilmen beyan eden
Tel-
vihat Risalesi
var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir
ders-i ilmîdir, tarikat dersi de¤ildir. Hürriyet-i vicdan esas
tutan hükûmet-i cumhuriyenin, elbette bu milletin milyar-
lar ecdadnn ruhlar ba¤land¤ bir hakikate ve onun yo-
lunda dünyaya meydan okuduklar ve iman- tahkikîyi ga-
libâne felsefeye karfl ispat eden bir eseri ve hadimlerini
himaye etmek ehemmiyetli bir vazifesidir. Yoksa, o zayf
hadimin ellerini ba¤layp, binler düflmanlarn ona
TARHÇE- HAYATI
| 727
E
MRDA/
H
AYATI
üzülerek belirteyim ki.
muarz:
muhalefet eden, karfl ç-
kan, muhalif.
müdafaa:
savunma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
ruh:
can.
suret:
biçim, flekil, tarz.
fleyh:
tarikat dersi veren manevî
lider, mürflit.
tarikat:
Allaha ulaflmak için fley-
hin gözetiminde müridin takip
edece¤i terbiye usul ve yolu.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
vazife:
görev.
zabta:
flehir güvenli¤ini sa¤la-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zaif:
zayf.
zarfnda:
süresince.
ziynet:
süs.
aleyh:
ona karfl, onun üzeri-
ne.
azap:
eziyet, iflkence.
bahane:
asl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
beraat:
temize çkma, suçsuz
oldu¤u anlafllma.
beyan:
açklama, bildirme,
izah.
ders-i hakikat:
hakikat dersi.
ders-i ilmî:
ilmî ders.
ecdat:
dedeler, büyük baba-
lar, atalar.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i vukuf:
hâkimler.
felsefe:
madde ve hayat
bafllangç ve gaye bakmn-
dan inceleyen ilim.
galibâne:
galip gelmifl gibi,
galip sfatyla.
gayet:
son derece.
hadim:
hademe, hizmetçi.
hakikat:
gerçek, esas.
hane:
ev.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hüküm:
karar, emir.
hükümet-i cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuri-
yet idaresi.
Hürriyet-i vicdan:
vicdan
hürriyeti:.
ilmen:
ilim ile, ilmî bir flekilde.
iman:
inanç, itikat.
iman- tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
Maatteessüf:
ne yazk ki,