Aziz kardefllerim,
Siz katî biliniz ki, Risale-i Nur ve flakirtlerinin meflgul
olduklar vazife, ruy-i zemindeki bütün muazzam mesail-
den daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakaver me-
selelere bakp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz.
Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz, kuv-
ve-i maneviyeniz krlmasn.
Evet, ehl-i dünyann bütün muazzam meseleleri, fânî
hayatta zalimâne olan düstur-i cidal dairesinde, gaddarâ-
ne, merhametsiz ve mukaddesat- diniyeyi dünyaya feda
etmek cihetiyle, kader-i lâhî, onlarn o cinayetleri içinde,
onlara bir manevî cehennem veriyor. Risale-i Nur ve fla-
kirtlerinin çalfltklar ve vazifedar olduklar, fânî hayata
bedel bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat- dünyevi-
yenin perestiflkârlarna gayet dehfletli ecel cellâdnn, ha-
yat- ebediyeye birer perde ve ehl-i imann saadet-i ebe-
diyelerine birer vesile oldu¤unu, iki kere iki dört eder de-
recesinde katî ispat etmektedir. fiimdiye kadar o hakika-
ti göstermifliz.
Elhasl:
Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karfl mücadele
ediyorlar. Bizler ölüme karfl nur-i Kurân ile cidaldeyiz.
Onlarn en büyük meselesi (muvakkat oldu¤u için) bizim
meselemizin en küçü¤üne (bekaya bakt¤ için) mukabil
gelmiyor.
Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam mesele-
lerimize tenezzül edip karflmyorlar; biz, neden kudsî va-
zifemizin zararna onlarn küçük meselelerini merakla ta-
kip ediyoruz?
TARHÇE- HAYATI
| 731
E
MRDA/
H
AYATI
hakikat:
gerçek, esas.
hayat- dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat- ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat, ahiret hayat.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kader-i lâhî:
lâhî kader, Allahn
kader kanunu.
katî:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal brakmayan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
madem:
...den dolay, böyle ise.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
merakaver:
merak verici, düflün-
dürücü, meraklandrc.
mesail:
meseleler.
mesele:
önemli konu.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mukabil:
karfllk.
mukaddesat- diniye:
dine ait
kudsî ve mübarek saylan fleyler.
muvakkat:
geçici.
mücadele:
savaflma, çatflma,
kavga.
nur-i Kurân:
Kurân- Kerîmin
nuru, aydnl¤, fl¤.
perestiflkâr:
tapan, tapnan, tap-
nrcasna seven.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
ruy-i zemin:
yeryüzü.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tenezzül:
kendine aykr düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i bâkiye:
sonsuzlu¤a ait
vazife.
vesile:
arac, vasta.
zalimâne:
zulmedercesine, za-
limce.
ayet:
Kurann her bir cümle-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gn.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalc olan.
bedel:
karfllk.
beka:
bakîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
cidal:
muharebe, cenk, kav-
ga, çarpflma, savafl.
cihet:
yön.
cinayet:
cana kyma, katl ve-
ya bu derecede a¤r bir suç.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
divane:
deli, akl baflnda ol-
mayan.
dünyevî:
dünyaya ait.
düstur-i cidal:
karfllkl kavga
düsturu, mücadele prensibi,
kaidesi.
ecel:
her canlnn Allah tara-
fndan takdir edilen ölüm
vakti.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çkanlar, azgn ve sapkn
kimseler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
elhasl:
hasl, netice itibariy-
le, ksaca.
fânî:
ölümlü, geçici.
feda:
u¤runa verme.
fütur:
zayflk, gevfleklik,
usanç.
gaddarâne:
zalimce, gaddar-
ca, merhametsizce, haincesi-
ne.
gayet:
son derece.