Tarihçe-i Hayat - page 731

Aziz kardefllerim,
Siz kat’î biliniz ki, Risale-i Nur ve flakirtlerinin meflgul
olduklar› vazife, ruy-i zemindeki bütün muazzam mesail-
den daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakaver me-
selelere bak›p, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz.
Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz, kuv-
ve-i maneviyeniz k›r›lmas›n.
Evet, ehl-i dünyan›n bütün muazzam meseleleri, fânî
hayatta zalimâne olan düstur-i cidal dairesinde, gaddarâ-
ne, merhametsiz ve mukaddesat-› diniyeyi dünyaya feda
etmek cihetiyle, kader-i ‹lâhî, onlar›n o cinayetleri içinde,
onlara bir manevî cehennem veriyor. Risale-i Nur ve fla-
kirtlerinin çal›flt›klar› ve vazifedar olduklar›, fânî hayata
bedel bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat-› dünyevi-
yenin perestiflkârlar›na gayet dehfletli ecel cellâd›n›n, ha-
yat-› ebediyeye birer perde ve ehl-i iman›n saadet-i ebe-
diyelerine birer vesile oldu¤unu, iki kere iki dört eder de-
recesinde kat’î ispat etmektedir. fiimdiye kadar o hakika-
ti göstermifliz.
Elhas›l:
Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karfl› mücadele
ediyorlar. Bizler ölüme karfl› nur-i Kur’ân ile cidaldeyiz.
Onlar›n en büyük meselesi (muvakkat oldu¤u için) bizim
meselemizin en küçü¤üne (bekaya bakt›¤› için) mukabil
gelmiyor.
Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam mesele-
lerimize tenezzül edip kar›flm›yorlar; biz, neden kudsî va-
zifemizin zarar›na onlar›n küçük meselelerini merakla ta-
kip ediyoruz?
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 731
E
M‹RDA/
H
AYATI
hakikat:
gerçek, esas.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat-› ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat, ahiret hayat›.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Allah’›n
kader kanunu.
kat’î:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal b›rakmayan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
madem:
...den dolay›, böyle ise.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
merakaver:
merak verici, düflün-
dürücü, merakland›rc›.
mesail:
meseleler.
mesele:
önemli konu.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mukabil:
karfl›l›k.
mukaddesat-› diniye:
dine ait
kudsî ve mübarek say›lan fleyler.
muvakkat:
geçici.
mücadele:
savaflma, çat›flma,
kavga.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-› Kerîm’in
nuru, ayd›nl›¤›, ›fl›¤›.
perestiflkâr:
tapan, tap›nan, tap›-
n›rcas›na seven.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
ruy-i zemin:
yeryüzü.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tenezzül:
kendine ayk›r› düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i bâkiye:
sonsuzlu¤a ait
vazife.
vesile:
arac›, vas›ta.
zalimâne:
zulmedercesine, za-
limce.
ayet:
Kur’an’›n her bir cümle-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kal›c› olan.
bedel:
karfl›l›k.
beka:
bakîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
cidal:
muharebe, cenk, kav-
ga, çarp›flma, savafl.
cihet:
yön.
cinayet:
cana k›yma, katl ve-
ya bu derecede a¤›r bir suç.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
divane:
deli, akl› bafl›nda ol-
mayan.
dünyevî:
dünyaya ait.
düstur-i cidal:
karfl›l›kl› kavga
düsturu, mücadele prensibi,
kaidesi.
ecel:
her canl›n›n Allah tara-
f›ndan takdir edilen ölüm
vakti.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan ç›kanlar, azg›n ve sapk›n
kimseler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
elhas›l:
has›l›, netice itibariy-
le, k›saca.
fânî:
ölümlü, geçici.
feda:
u¤runa verme.
fütur:
zay›fl›k, gevfleklik,
usanç.
gaddarâne:
zalimce, gaddar-
ca, merhametsizce, haincesi-
ne.
gayet:
son derece.
1...,721,722,723,724,725,726,727,728,729,730 732,733,734,735,736,737,738,739,740,741,...1390
Powered by FlippingBook