Tarihçe-i Hayat - page 664

kald›rmad›¤›n› yirmi seneden beri, “Acaba z›nd›k feyle-
soflar buna karfl› ne diyecekler ve dayand›klar› nedir?”
diye nefsim ve fleytan›m çok araflt›rd›lar. Hiçbir köflede
bir kusur bulamad›klar›ndan sustular. Zannederim, çok
hassas ve ifl içinde bulunan nefis ve fleytan›m› susturan
bir hakikat, en mütemerritleri de susturur.
Madem biz böyle sars›lmaz ve en büyük ve en ehem-
miyetli ve fiat takdir edilmez derecede k›ymettar ve bü-
tün dünyas› ve can ve canan› pahas›na verilse yine ucuz
düflen bir hakikatin u¤runda ve yolunda çal›fl›yoruz; el-
bette bütün musibetlere ve s›k›nt›lara, düflmanlara ke-
mal-i metanetle mukabele etmemiz gerektir. Hem, belki
karfl›m›za aldanm›fl veya aldat›lm›fl baz› hocalar ve fleyh-
ler ve zahirde müttakîler ç›kart›l›r. Bunlara karfl› vahdeti-
mizi, tesanüdümüzü muhafaza edip onlar ile u¤raflma-
mak lâz›md›r, münakafla etmemek gerektir.
Said Nursî
ì@Õ
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Kastamonu’da ehl-i takva bir zat, flekva tarz›nda dedi:
“Ben sukut etmiflim. Eski hâlimi ve zevkleri ve nurlar›
kaybetmiflim.”
Ben de dedim:
“Belki terakki etmiflsin ki, nefsi okflayan ve uhrevî
meyvesini dünyada tatt›ran ve hodbinlik hissini veren
aziz:
muhterem, sayg›n.
canan:
sevgili, gönül verilmifl,
mafluka.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
ehl-i takva:
Allah'tan korkan,
emirlerine ba¤l› olan dindar kim-
seler.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hodbin:
kendini düflünen, kendi
menfaatini ön plana ç›karan, ben-
cil.
kemal-i metanet:
tam ve mü-
kemmel bir dayan›kl›k.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli, pa-
hal›.
kusur:
eksiklik, noksan.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
mukabele:
karfl›l›k verme, karfl›-
lama.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
münakafla:
bir mesele üzerinde
farkl› fikirler söyleyerak yap›lan
664 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
tart›flma, at›flma, karfl›l›kl›
sözle çekiflme.
mütemerrit:
temerrüt eden,
dik bafll›l›k eden, dik bafll›,
inatç›.
müttakî:
ittika eden, sak›nan,
çekinen, günah ve haramdan
uzak duran, takva sahibi.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, flehevî istekleri
kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
sukut:
alçalma, düflme, de¤er
yitirme.
flekva:
flikâyet, yak›nma, hofl-
nutsuzluk, memnuniyetsizlik.
fleyh:
tarikat kurucusu, bir ta-
rikatta en üst mertebeye
ulaflm›fl kimse.
takdir:
k›ymet verme, ölçme,
ölçüye vurma, de¤er biçme.
tarz:
biçim, flekil, suret.
terakki:
ilerleme, geliflme.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine
dayanma, birbirinden destek
alma, omuzdafll›k.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik
bir ve tek olma.
zahir:
görünüflte.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
zat:
kifli, flah›s, fert.
z›nd›k:
Allah'a ve ahirete
inanmayan, Allah'› inkâr
eden, imans›z, münkir.
1...,654,655,656,657,658,659,660,661,662,663 665,666,667,668,669,670,671,672,673,674,...1390
Powered by FlippingBook