Aziz, sddk kardefllerim,
Ben, gerçi sizinle sureten görüflemiyorum, fakat sizin
yaknnzda ve beraber bir binada bulundu¤umdan, çok
bahtiyarm ve müteflekkirim ve ihtiyarm olmadan bazen
lüzumlu tedbirler ihtar edilir. Ezcümle, birisi: Yanmdaki
ko¤ufla masonlar tarafndan hem yalanc, hem casus bir
mahpus gönderilmifl. Tahrip kolay olmasndan-hususan
böyle haylaz gençlerde-o herif, bana çok sknt vermesi
ve o gençleri ifsat etmesi ile bildim ki, sizlerin irflat ve s-
lahlarnza karfl, zndka, ifsada ahlâklar bozmaya çalfl-
yor. Bu vaziyete karfl gayet ihtiyat ve mümkün oldu¤u
kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirme-
mek ve ikili¤e meydan vermemek ve itidal-i dem ve ta-
hammül etmek ve mümkün oldu¤u derecede bizim arka-
dafllar uhuvvetlerini ve tesanütlerini tevazu ile ve mahvi-
yetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek gayet lâzm ve
zarurîdir. Dünya iflleriyle meflgul olmak beni incitiyor, si-
zin dirayetinize itimat edip, zaruret olmadan bakamyo-
rum.
Said Nursî
ì@Ġ
Kardefllerim,
Her ihtimale karfl bu sabah ihtar edilen bir meseleyi
beyan etmek lâzm geldi. Bizim Kurândan ald¤mz ha-
kikatler günefl, gündüz gibi flek ve flüphe ve tereddüdü
TARHÇE- HAYATI
| 663
D
ENZL
H
AYATI
ten uyandrma, uyarma.
itidal-i dem:
so¤ukkanllk.
itimat:
dayanma, güvenme, em-
niyet etme.
ko¤ufl:
hastahane, kflla, hapisha-
ne gibi umumî binalarda çok sa-
yda kiflinin oturmasna veya yat-
masna mahsus büyük oda.
mahpus:
hapsedilmifl olan, mev-
kuf.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini de¤ersiz gösterme, hiçe say-
ma, fazla tevazu, kendine ehem-
miyet vermeyifl.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmufl, sk bir dayanflmay esas
alan komitac teflkilâtn mensu-
bu.
müteflekkir:
teflekkür eden, iyilik
bilen, iyili¤e karfl teflekkür eden.
sddk:
çok do¤ru, çok dürüst.
sureten:
suret olarak, görünüfl iti-
baryla, flekilce, flekil olarak.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
tahammül:
zora dayanma, sab-
retme, sabr gösterme.
tahrip:
harap etme, ykma, krp
dökme, bozma.
takviye:
kuvvetlendirme, sa¤-
lamlafltrma.
tedbir:
önlem, yol, çare.
tereddüt:
kararszlk, karar vere-
meme, bir konuda flüphede kal-
ma, duraksama.
terk-i enaniyet:
benlik ve enani-
yetten vazgeçme.
tesanüt:
dayanflma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafllk.
tevazu:
alçak gönüllülük, kibirsiz-
lik, bir kimsenin baflkalarn ken-
dinden küçük görmemesi, onlara
sayg ve sevgi göstermesi, müte-
vazilik.
uhuvvet:
kardefllik.
zaruret:
mecburiyet, zorunda ol-
mak, zorunluluk.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister is-
temez, naçar.
zndka:
dinsizlik, inançszlk.
ahlâk:
insann yaratlfltan ge-
len hususiyetleri ile Kurân-
Kerîm ve sünnet-i flerifte s-
nrlar çizilen kaidelerin haya-
ta geçirilmesiyle kazanlan iyi
ve güzel davranfllarn bütü-
nü.
aziz:
muhterem, saygn.
bahtiyar:
bahtl, talihli,
mesut , mutlu.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
casus:
hafiye, gizli haberleri
ö¤renerek veya srlar çöze-
rek heber veren çaflt.
dirayet:
zekâ, akl, kabiliyet.
ezcümle:
belli bafll, bafllca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
gayet:
çok, fazla, son derece.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
haylaz:
iflsiz, serseri, hayrsz.
herif:
adam.
hususan:
bilhassa, ayrca,
baflkaca, hususî olarak.
slah:
iyi bir hâle koyma, iyi
duruma getirme, iyilefltirme,
düzeltme.
ifsat:
fesada u¤ratma, bozma,
düzensizlik meydana getir-
me.
ihtar:
hatrlatma, bir konuda
hatrlatma yapma.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ihtiyat:
ileriyi düflünme, ileri-
sini düflünerek davranma, ge-
lece¤i düflünerek tedbirli ha-
reket etme.
irflat:
do¤ru yolu gösterme,
do¤ru yola yöneltme, gaflet-