Tarihçe-i Hayat - page 663

Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Ben, gerçi sizinle sureten görüflemiyorum, fakat sizin
yak›n›n›zda ve beraber bir binada bulundu¤umdan, çok
bahtiyar›m ve müteflekkirim ve ihtiyar›m olmadan bazen
lüzumlu tedbirler ihtar edilir. Ezcümle, birisi: Yan›mdaki
ko¤ufla masonlar taraf›ndan hem yalanc›, hem casus bir
mahpus gönderilmifl. Tahrip kolay olmas›ndan-hususan
böyle haylaz gençlerde-o herif, bana çok s›k›nt› vermesi
ve o gençleri ifsat etmesi ile bildim ki, sizlerin irflat ve ›s-
lahlar›n›za karfl›, z›nd›ka, ifsada ahlâklar› bozmaya çal›fl›-
yor. Bu vaziyete karfl› gayet ihtiyat ve mümkün oldu¤u
kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirme-
mek ve ikili¤e meydan vermemek ve itidal-i dem ve ta-
hammül etmek ve mümkün oldu¤u derecede bizim arka-
dafllar uhuvvetlerini ve tesanütlerini tevazu ile ve mahvi-
yetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek gayet lâz›m ve
zarurîdir. Dünya iflleriyle meflgul olmak beni incitiyor, si-
zin dirayetinize itimat edip, zaruret olmadan bakam›yo-
rum.
Said Nursî
ì@Ġ
Kardefllerim,
Her ihtimale karfl› bu sabah ihtar edilen bir meseleyi
beyan etmek lâz›m geldi. Bizim Kur’ân’dan ald›¤›m›z ha-
kikatler günefl, gündüz gibi flek ve flüphe ve tereddüdü
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 663
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
ten uyand›rma, uyarma.
itidal-i dem:
so¤ukkanl›l›k.
itimat:
dayanma, güvenme, em-
niyet etme.
ko¤ufl:
hastahane, k›flla, hapisha-
ne gibi umumî binalarda çok sa-
y›da kiflinin oturmas›na veya yat-
mas›na mahsus büyük oda.
mahpus:
hapsedilmifl olan, mev-
kuf.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini de¤ersiz gösterme, hiçe say-
ma, fazla tevazu, kendine ehem-
miyet vermeyifl.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmufl, s›k› bir dayan›flmay› esas
alan komitac› teflkilât›n mensu-
bu.
müteflekkir:
teflekkür eden, iyilik
bilen, iyili¤e karfl› teflekkür eden.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
sureten:
suret olarak, görünüfl iti-
bar›yla, flekilce, flekil olarak.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
tahammül:
zora dayanma, sab-
retme, sab›r gösterme.
tahrip:
harap etme, y›kma, k›r›p
dökme, bozma.
takviye:
kuvvetlendirme, sa¤-
lamlaflt›rma.
tedbir:
önlem, yol, çare.
tereddüt:
karars›zl›k, karar vere-
meme, bir konuda flüphede kal-
ma, duraksama.
terk-i enaniyet:
benlik ve enani-
yetten vazgeçme.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
tevazu:
alçak gönüllülük, kibirsiz-
lik, bir kimsenin baflkalar›n› ken-
dinden küçük görmemesi, onlara
sayg› ve sevgi göstermesi, müte-
vazilik.
uhuvvet:
kardefllik.
zaruret:
mecburiyet, zorunda ol-
mak, zorunluluk.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister is-
temez, naçar.
z›nd›ka:
dinsizlik, inançs›zl›k.
ahlâk:
insan›n yarat›l›fltan ge-
len hususiyetleri ile Kur’ân-›
Kerîm ve sünnet-i flerifte s›-
n›rlar› çizilen kaidelerin haya-
ta geçirilmesiyle kazan›lan iyi
ve güzel davran›fllar›n bütü-
nü.
aziz:
muhterem, sayg›n.
bahtiyar:
bahtl›, talihli,
mes’ut , mutlu.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
casus:
hafiye, gizli haberleri
ö¤renerek veya s›rlar› çöze-
rek heber veren çafl›t.
dirayet:
zekâ, ak›l, kabiliyet.
ezcümle:
belli bafll›, bafll›ca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
gayet:
çok, fazla, son derece.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
haylaz:
iflsiz, serseri, hay›rs›z.
herif:
adam.
hususan:
bilhassa, ayr›ca,
baflkaca, hususî olarak.
›slah:
iyi bir hâle koyma, iyi
duruma getirme, iyilefltirme,
düzeltme.
ifsat:
fesada u¤ratma, bozma,
düzensizlik meydana getir-
me.
ihtar:
hat›rlatma, bir konuda
hat›rlatma yapma.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ihtiyat:
ileriyi düflünme, ileri-
sini düflünerek davranma, ge-
lece¤i düflünerek tedbirli ha-
reket etme.
irflat:
do¤ru yolu gösterme,
do¤ru yola yöneltme, gaflet-
1...,653,654,655,656,657,658,659,660,661,662 664,665,666,667,668,669,670,671,672,673,...1390
Powered by FlippingBook