kudsî hizmete sebatkârâne devam etmek ve güzel seci-
yelerinden istifade etmek ve Medresetüzzehra’n›n flakirt-
li¤ine liyakat kazanmak için aç›lan bu imtihan meclisi
olan flu Medrese-i Yusufiyede tayinini ve kaderce takdir
edilen k›smetini almak ve mukadder r›zk›n› yemek ve o
yemekten sevap kazanmak için buraya gelmenize flük-
retmek lâz›md›r. Bütün s›k›nt›lara karfl› mezkûr faydalar›
düflünüp sab›r ve tahammülle mukabele etmek gerektir.
Said Nursî
ì@Õ
Aziz, s›dd›k, sebatkâr ve vefadar kardefllerim,
Sizi müteessir etmek veya maddî bir tedbir yapmak
için de¤il, belki flirket-i maneviye-i duaiyenizden daha zi-
yade istifadem için ve sizin de daha ziyade itidal-i dem ve
ihtiyat ve sab›r ve tahammül ve fliddetle tesanüdünüzü
muhafaza için bir hâlimi beyan ediyorum ki: Burada bir
günde çekti¤im s›k›nt› ve azab›, Eskiflehir’de bir ayda
çekmezdim. Dehfletli masonlar, insafs›z bir masonu ba-
na musallat eylemifller; tâ hiddetimden ve iflkencelerine
karfl› “Art›k yeter!” dememden bir bahane bulup, zali-
mane tecavüzlerine bir sebep göstererek yalanlar›n› giz-
lesinler. Ben, harika bir ihsan-› ‹lâhî eseri olarak flakirâ-
ne sabrediyorum ve etmeye de karar verdim.
Madem biz kadere teslim olup bu s›k›nt›lar›,
1
Én
go
õn
ªr
Mn
G p
Qƒo
eo
’r
G o
ôr
«n
N
s›rr›yla, ziyade sevap kazanmak cihe-
tiyle manevî bir nimet biliyoruz; ve madem geçici,
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 661
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
cak yer.
Medrese-i Yusufiye:
Yusuf'un
medresesi, Hz. Yusuf'un (a.s.) ifti-
ra, haks›zl›k ve zulüm ile hapiste
kalmas›ndan kinaye olarak, iman
ve Kur'ân'a hizmetinden dolay›
tevkif edilenlerin hapsedildi¤i yer
manas›nda, hapishane.
Medresetüzzehra:
Bediüzza-
man'›n kurmak istedi¤i fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte oku-
tan üniversitenin görevini yapan
Risale-i Nur hizmeti.
mezkûr:
zikredilen, ad› geçen,
an›lan.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
mukabele:
karfl›l›k verme, karfl›-
lama.
mukadder:
takdir olunmufl, k›y-
meti biçilmifl.
musallat:
fazlas›yla üzerine gi-
den, rahats›z eden, afl›r› derecede
sataflan, s›k s›k rahats›zl›k veren.
müteessir:
teessüre kap›lan, his-
leriyle oynanm›fl, üzülmüfl, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nimet
:
iyilik, lütuf, ihsan, ba¤›fl.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve karar›nda duran, vazgeçme-
yen, sebatl›.
sebatkârane:
sab›r ve sebat ede-
rek, sebat göstererek, sebatl› bir
flekilde.
seciye:
yarat›l›fl, huy, tabiat, ka-
rakter, cibilliyet.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
flakirâne
:
flükredene yak›fl›r flekil-
de, flükrederek, flükür edercesine,
flükretmek suretiyle.
flirket-i maneviye-i duaiye:
du-
adaki manevî ortakl›k, duaya da-
yanan manevî ortakl›k.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
tayin:
vazifeye gönderme, bir ifle
yerlefltirme, atama.
tecavüz:
haddini aflma, söz ve
harekette ileri gitme.
tedbir:
önlem, yol, çare.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
teslim:
karfl›s›ndakinin hükmü al-
t›na girme, boyun e¤me, r›za gös-
terme.
vefadar:
sözünde ve dostlulu-
¤unda devaml› olan, vefal› dost.
zalimane:
zalim olana yak›fl›r fle-
kilde, zulmeder surette, zalimce.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1.
‹fllerin en hay›rl›s›, en zahmetle elde edilendir.
aziz:
muhterem, sayg›n.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
cihet:
yan, yön, taraf.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
hayr:
iyi ifl, iyi fley.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k, gadap,
h›fl›m.
ihsan-› ‹lâhî:
‹lâhî ihsan.
ihtiyat:
ileriyi düflünme, ileri-
sini düflünerek davranma, ge-
lece¤i düflünerek tedbirli ha-
reket etme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma, yarar sa¤lama.
itidal-i dem:
so¤ukkanl›l›k.
kader:
takdir, k›smet, kudret,
‹lâhî hüküm.
k›smet:
talih, nasip, kader,
kazanç.
kudsî:
mukaddes, kutlu, mu-
azzez, aziz.
liyakat:
lây›k olma, de¤erlilik,
yararl›l›k, uygunluk.
maddî:
maddeye ait, madde
ile alâkal›, cismanî.
manevî:
madde d›fl› olan,
maddî olmayan, manaya ait.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmufl, s›k› bir dayan›flma-
y› esas alan komitac› teflkilâ-
t›n mensubu.
meclis:
oturulacak, toplan›la-
