Aziz, sddk kardefllerim,
Bugün, büyük ve merhum kardeflim Molla Abdullah
ile Ziyaeddin hakkndaki malûmunuz muhavereyi tahat-
tur ettim. Sonra sizi düflündüm. Kalben dedim: E¤er per-
de-i gayp açlsa, bu sebatsz zamanda böyle sebat göste-
ren ve bu yakc, ateflli hâllerden sarslmayan bu samimî
dindarlar ve ciddî Müslümanlar, e¤er her biri bir velî, hat-
ta bir kutup görünse, benim nazarmda flimdi verdi¤im
ehemmiyeti ve alâkay pek az ziyadelefltirecek ve e¤er
birer âmî ve adî görünse, flimdi verdi¤im kymeti hiç
noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü, böyle pek
a¤r flerait altnda iman kurtarmak hizmeti, her fleyin fev-
kindedir. fiahsî makamlar ve hüsnüzanlarn ilâve ettikle-
ri meziyetler, böyle da¤da¤al, sarsntl hâllerde hüsnü-
zanlarn krmakla muhabbetleri azalr ve meziyet sahibi
dahi onlarn nazarlarnda mevkiini muhafaza etmek için
tasannua ve tekellüfe ve skntl vakara mecburiyet his-
seder. flte hadsiz flükür olsun ki, bizler böyle so¤uk tekel-
lüflere muhtaç olmuyoruz.
Said Nursî
ì@Ġ
Kardefllerim!
Gerçi bu vaziyet, hem muvafka ve bir ksm memur-
lara, Risale-i Nura karfl bir çekinmek, bir ürkmek ver-
mifl; fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar
TARHÇE- HAYATI
| 657
D
ENZL
H
AYATI
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
mevki:
makam.
meziyet:
bir kifliyi baflkalarndan
ayran veya yücelten vasf, üstün-
lük vasf, de¤erlilik, yüksek ka-
rekter, fazilet.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
muhalif:
muhalefet eden, aykr-
lk gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düflünceye karfl gelen.
muhavere:
konuflma, görüflerek
konuflma, sohbet etme, karfllkl
olarak konuflma.
muhtâc:
ihtiyac olan, kendisine
bir fley lâzm olan, ihtiyaç içinde
bulunan, bir eksi¤i olup onu ta-
mamlamak isteyen.
muvafk:
taraftar.
nazar:
göz, düflünce.
noksan:
eksiklik, azlk, tam olma-
yfl.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyasz.
sebat:
kararl olma, kararndan
vazgeçmeme, azimlilik.
sddk:
çok do¤ru, çok dürüst.
flahsî:
flahsa ait, kifliye, kendine
ait, flahsla ilgili, hususî.
flerait:
flartlar.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfllk
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarlk ifade etme, teflekkür.
tahattur:
hatrlama, hatra getir-
me.
tasannu:
zorlayarak bir fleyi ol-
du¤undan daha de¤erli göster-
me.
tekellüf:
külfetli, zahmetli ifl gör-
me, zahmetli bir ifle katlanma,
külfet.
vakar:
a¤rlk, onuru koruma,
haysiyet ve flerefi koruma, onur-
lu olma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
velî:
Allah'n sevgisine, himayesi-
ne kavuflmufl, ermifl kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
ziyade:
Artma, ço¤alma.
adî:
baya¤, afla¤, de¤ersiz.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l.
âmî:
cahil.
aziz:
muhterem, saygn.
ciddî:
gerçek, hakikat.
da¤da¤a:
gürültü, patrt,
beyhude telâfl ve zdrap.
dindar:
dinî kaidelere hakky-
la riayet eden, dininin emirle-
rini yerine getiren, mütedey-
yin.
ehemmiyet:
önem.
fevk:
üst, üst taraf, yukar,
üzeri.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hadsiz:
sonsuz.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için "üstelik, fazla ola-
rak, bundan baflka, kadar, bi-
le, dahi, hem de..." manala-
rnda, cümle bafllarnda kulla-
nlan edattr.
hüsn-i zan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ilâve:
ekleme, katma.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
kalben:
kalp ile, kalpten, sa-
mimî, içten, gönülden, yürek-
ten, kendi kendine, can ü gö-
nülden.
kymet:
de¤er.
kutup:
bir tarikatn en büyük
lideri.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz
olmayan.
mecburiyet:
mecbur olma,
mecburluk, zarurîlik durumu,
zora tutulma, zorunluluk.