Tarihçe-i Hayat - page 657

Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Bugün, büyük ve merhum kardeflim Molla Abdullah
ile Ziyaeddin hakk›ndaki malûmunuz muhavereyi tahat-
tur ettim. Sonra sizi düflündüm. Kalben dedim: E¤er per-
de-i gayp aç›lsa, bu sebats›z zamanda böyle sebat göste-
ren ve bu yak›c›, ateflli hâllerden sars›lmayan bu samimî
dindarlar ve ciddî Müslümanlar, e¤er her biri bir velî, hat-
ta bir kutup görünse, benim nazar›mda flimdi verdi¤im
ehemmiyeti ve alâkay› pek az ziyadelefltirecek ve e¤er
birer âmî ve adî görünse, flimdi verdi¤im k›ymeti hiç
noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü, böyle pek
a¤›r flerait alt›nda iman kurtarmak hizmeti, her fleyin fev-
kindedir. fiahsî makamlar ve hüsnüzanlar›n ilâve ettikle-
ri meziyetler, böyle da¤da¤al›, sars›nt›l› hâllerde hüsnü-
zanlar›n› k›rmakla muhabbetleri azal›r ve meziyet sahibi
dahi onlar›n nazarlar›nda mevkiini muhafaza etmek için
tasannua ve tekellüfe ve s›k›nt›l› vakara mecburiyet his-
seder. ‹flte hadsiz flükür olsun ki, bizler böyle so¤uk tekel-
lüflere muhtaç olmuyoruz.
Said Nursî
ì@Ġ
Kardefllerim!
Gerçi bu vaziyet, hem muvaf›ka ve bir k›s›m memur-
lara, Risale-i Nur’a karfl› bir çekinmek, bir ürkmek ver-
mifl; fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 657
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
mevki:
makam.
meziyet:
bir kifliyi baflkalar›ndan
ay›ran veya yücelten vas›f, üstün-
lük vasf›, de¤erlilik, yüksek ka-
rekter, fazilet.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
muhalif:
muhalefet eden, ayk›r›-
l›k gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düflünceye karfl› gelen.
muhavere:
konuflma, görüflerek
konuflma, sohbet etme, karfl›l›kl›
olarak konuflma.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendisine
bir fley lâz›m olan, ihtiyaç içinde
bulunan, bir eksi¤i olup onu ta-
mamlamak isteyen.
muvaf›k:
taraftar.
nazar:
göz, düflünce.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyas›z.
sebat:
kararl› olma, karar›ndan
vazgeçmeme, azimlilik.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
flahsî:
flahsa ait, kifliye, kendine
ait, flah›sla ilgili, hususî.
flerait:
flartlar.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
tahattur:
hat›rlama, hat›ra getir-
me.
tasannu:
zorlayarak bir fleyi ol-
du¤undan daha de¤erli göster-
me.
tekellüf:
külfetli, zahmetli ifl gör-
me, zahmetli bir ifle katlanma,
külfet.
vakar:
a¤›rl›k, onuru koruma,
haysiyet ve flerefi koruma, onur-
lu olma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
velî:
Allah'›n sevgisine, himayesi-
ne kavuflmufl, ermifl kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
ziyade:
Artma, ço¤alma.
adî:
baya¤›, afla¤›, de¤ersiz.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l›.
âmî:
cahil.
aziz:
muhterem, sayg›n.
ciddî:
gerçek, hakikat.
da¤da¤a:
gürültü, pat›rt›,
beyhude telâfl ve ›zd›rap.
dindar:
dinî kaidelere hakk›y-
la riayet eden, dininin emirle-
rini yerine getiren, mütedey-
yin.
ehemmiyet:
önem.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›,
üzeri.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hadsiz:
sonsuz.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için "üstelik, fazla ola-
rak, bundan baflka, kadar, bi-
le, dahi, hem de..." manala-
r›nda, cümle bafllar›nda kulla-
n›lan edatt›r.
hüsn-i zan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ilâve:
ekleme, katma.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
kalben:
kalp ile, kalpten, sa-
mimî, içten, gönülden, yürek-
ten, kendi kendine, can ü gö-
nülden.
k›ymet:
de¤er.
kutup:
bir tarikat›n en büyük
lideri.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz
olmayan.
mecburiyet:
mecbur olma,
mecburluk, zarurîlik durumu,
zora tutulma, zorunluluk.
1...,647,648,649,650,651,652,653,654,655,656 658,659,660,661,662,663,664,665,666,667,...1390
Powered by FlippingBook