1
p
Qn
ón
µr
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
?r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
s›rr›yla sizi teselliye muh-
taç görmemekle beraber, derim ki:
2
n
?u
Hn
Q p
ór
ªn
ëp
H r
íu
Ñ°n
Sn
h Én
æp
æo
«`r
Yn
Ép
H n
?s
fp
Én
a n
?u
Hn
Q p
ºr
µo
ëp
d r
ôp
Ñ°r
UGn
h
ayeti-
nin mana-i iflarisiyle verdi¤i teselliyi tamam›yla gördüm.
fiöyle ki:
Dünyay› unutmak, ramazan›m›z› asude geçirmek dü-
flünürken, hat›ra gelmeyen ve bütün bütün tahammülün
fevkinde bu dehfletli hâdise hem benim, hem Risale-i
Nur’un, hem sizin, hem ramazan›m›z, hem uhuvvetimiz
için ayn-› inayet oldu¤unu ben müflahede ettim. Bana ait
cihetinin ise çok faydalar›ndan yaln›z iki üçünü beyan
ederim.
•
Birincisi:
Ramazanda çok fliddetli bir heyecan, bir
ciddiyet, bir iltica, bir niyaz ile müthifl hastal›¤a galebe
ederek çal›flt›rd›.
•
‹kincisi:
Her birinize karfl› bu sene de görüflmek ve
yak›n›n›zda bulunmak arzusu fliddetli idi. Yaln›z birinizi
görmek ve Isparta’ya gelmek için bu çekti¤im zahmeti
kabul ederdim.
•
Üçüncüsü:
Hem Kastamonu’da, hem yolda, hem
burada fevkalâde bir tarzda bütün elîm haletler birden
de¤ifliyor ve me’mulün ve arzumun hilâf›na olarak bir
dest-i inayet görünüyor,
3
*G o
?n
QÉn
à`r
NG Én
ª«/
a o
ôr
«n
îr
dn
G
dediriyor.
En ziyade beni düflündüren Risale-i Nur’u, en gafil ve
arzu:
bir fleye karfl› duyulan istek,
heves.
asude:
rahat, gailesiz, rahatlam›fl,
müsterih.
ayn-› inayet:
inayetin, lütuf ve
ihsan›n, ba¤›fl›n tâ kendisi.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
ciddiyet:
ciddîlik.
cihet:
yan, yön, taraf.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
dest-i inayet:
inayet eli, dikkat,
gayret, ihsan, iyilik eli.
elem:
dert, üzüntü, kayg›, tasa.
elîm:
çok dert ve keder veren,
çok ac› verici, ac›kl›.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›, üzeri.
fevkalâde:
al›fl›lm›fltan farkl›, ola-
¤anüstü, normalin üstünde.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
gafil:
gaflette bulunan, ihmal
eden.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa olan,
meydana ç›kan hâl.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za.
hay›r:
iyilik, fayda.
heyecan:
coflkunluk, coflma.
hilâf›na:
z›dd›na, tersine, aksine.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
iltica:
s›¤›nma, dayanma, güven-
me.
kemal-i dikkat:
tam ve mükem-
mel bir dikkat.
me'mul:
umulan, ümit edilen,
beklenilen.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
müflahede:
görme, seyretme,
seyrederek anlama.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, korkutan, dehfletli, kor-
kunç.
niyaz:
rica, dua.
rikkat:
merhamet, ac›ma,
baflkalar›n›n düfltü¤ü durum-
dan dolay› müteessir olma
hasleti.
saha:
ilim dal›; konu, ifl, hu-
sus.
flehr-i mübarek:
mübarek,
bereketli, feyizli ay.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sab›r gösterme.
tarz:
biçim, flekil, suret.
teessüf:
üzülme, eseflenme,
bir fleyin tesirini hissetme, ac›
duyma.
uhuvvet:
kardefllik.
zahmet:
s›k›nt›, eziyet, me-
flakkat.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1.
Kim kadere iman ederse, kederden emin olur.
2.
Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabret. Muhakkak ki sen bizim himayemiz alt›ndas›n.
Kalkt›¤›nda Rabbini hamd ile tesbih et. (Tur Suresi: 48)
3.
Hay›r, Allah’›n seçti¤indedir.
648 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI