Tarihçe-i Hayat - page 642

bulunmamas›d›r. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki,
bu harika vaziyeti versin? Bir tek adam›n, birkaç senede-
ki mahrem esrar› meydana ç›ksa, elbette onu mes’ul ve
mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat
budur; ya diyeceksiniz ki, “Pek harika ve ma¤lûp olmaz
bir deha bu ifli çeviriyor.” Veya diyeceksiniz: “Gayet ina-
yetkârâne bir h›fz-› ‹lâhîdir.” Elbette böyle bir deha ile
mübareze etmek hatad›r, millete ve vatana büyük bir za-
rard›r; ve böyle bir h›fz-› ‹lâhî ve inayet-i Rabbaniyeye
karfl› gelmek, firavunâne bir temerrüttür.
E¤er deseniz
: “Seni serbest b›raksak ve tarassut ve
nezaret etmesek, derslerinle ve gizli esrar›nla hayat-› iç-
timaiyemizi buland›rabilirsin.”
Ben de derim
: Benim derslerim, bilâistisna bütünü
hükûmetin ve adliyenin eline geçmifl; bir gün cezay› mu-
cip bir madde bulunmam›fl. K›rk-elli bin nüsha Risale, o
derslerden milletin ellerinde dikkat ve merakla gezdi¤i
hâlde, menfaatten baflka hiçbir zarar› hiçbir kimseye ol-
mad›¤›, hem eski mahkemenin, hem yeni mahkemenin
mucib-i mes’uliyet bir madde bulamamalar› cihetiyle, ye-
nisi ittifakla beraatimize ve eskisi, dünyaca bir büyü¤ün
hat›r› için yüz otuz risaleden befl on kelime bahane edip,
yaln›z kanaat-i vicdaniye ile yüz yirmi mevkuf kardeflle-
rimden yaln›z on befl adama alt›flar ay ceza verebilmesi
kat’î bir hüccettir ki, bana ve Risale-i Nur’a iliflmeniz ma-
nas›z bir tevehhümle çirkin bir zulümdür. Hem, daha ye-
ni dersim yok ve bir s›rr›m gizli kalmad› ki, nezaretle ta-
diline çal›flsan›z.
adliye:
mahkeme, yarg›lama iflle-
riyle u¤raflan daire.
bahane:
yalandan özür, as›l sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
beraat:
aklanma.
bilâistisna:
istisnas›z, ay›rt et-
meksizin.
cihet:
sebep, vesile, mucip, baha-
ne.
deha:
ola¤anüstü zekâ sahibi
kimse.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
esrar:
s›rlar, gizlenilen ve bilin-
meyen fleyler, akl›n eremeyece¤i
fleyler.
fikir:
düflünce.
firavunane:
firavunca, dinsizce,
alçakça.
gayet:
çok, fazla, son derece.
had:
yetki.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hârika:
ola¤anüstü vas›flar tafl›-
yan ve hayranl›k hissi uyand›ran.
hata:
yanl›fl, yanl›fll›k, galat.
hat›r:
gönül, kalp, his.
hayat-› içtimaiye:
sosyal hayat,
cemiyet hayat›, toplum hayat›.
h›fz-› ‹lâhî:
Allah'›n korumas›.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
hükümet:
devlet.
inayet-i Rabbanîye:
Allah'›n ina-
yeti.
inayetkârâne:
lütuf ve himayede
bulunana yak›fl›r surette, yard›m
edene yak›fl›r flekilde.
ittifak:
fikir birli¤i, söz birli¤i.
kanaat-› vicdaniye:
vicdanî ka-
naat, vicdana ait fikir.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
642 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
ma¤lup:
yenilmifl, kendisine
galip gelinmifl, yenilen kimse.
mahcup:
utanan, utanm›fl,
utangaç.
mahrem:
gizli olan, herkese
söylenmeyen, gizli s›r vasf›
olan.
manas›z:
anlams›z.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ih-
tiyaç karfl›l›¤› olan fley.
mes'ul:
yapt›¤› ifllerden he-
sap vermeye mecbur olan,
sorumlu.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutul-
mufl, zanl› olarak hapsedilmifl,
tutuklu.
mucib-i mes'uliyet:
mes’uli-
yet gerektirici, sorumluluk
gerektiren.
mucip:
icap eden, uyan, gere-
ken, gerektiren.
mübareze:
kavga, dövüflme,
vuruflma, çat›flma.
nezaret:
gözalt›.
nüsha:
bir kitaptan veya ya-
z›l› bir fleyden ç›kar›lan suret.
serbest:
tutuklu veya ba¤›m-
l› olmayan, kay›ts›z, hür.
tadil:
do¤rultma, do¤rulama,
düzeltme, denklefltirme.
tarassut:
gözetme, gözleme,
gözle takip etme, dikkatle
bakma.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
temerrüt:
inat etme, karfl›
koyma, hakk› kabulde diren-
me, inatç›l›k, dikbafll›l›k.
tevehhüm
:
vehimlenme, ku-
runtuya kap›lma.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
1...,632,633,634,635,636,637,638,639,640,641 643,644,645,646,647,648,649,650,651,652,...1390
Powered by FlippingBook