hem slâmiyete Nemrudâne adavet eder, hem hayat- iç-
timaiyeye anarflîli¤in en bozuk ve mütereddî tavryla hu-
sumet eder ve bu vatana ve millete ve hâkimiyet-i slâmi-
yeye ve dinî mukaddesata karfl mürtedane, mütemerri-
dane, anudâne mücadele eder. Veya ecnebi hesabna bu
milletin can damarn kesmeye ve bozmaya çalflan el-
hannas bir zndktr ki, hükûmeti i¤fal ve adliyeyi flaflrtr;
tâ o fleytanlara, firavunlara, anarflistlere karfl flimdiye ka-
dar istimal etti¤imiz manevî silâhlarmz, kardefllerimize
ve vatanmza çevirsin veya krdrsn.
Mevkuf
Said Nursî
ìĠ
Efendiler,
Otuz-krk seneden beri ecnebi hesabna ve küfür ve il-
had namna bu milleti ifsat ve bu vatan parçalamak fik-
riyle, Kurân hakikatine ve iman hakikatlerine her vesile
ile hücum eden ve çok flekillere giren bir gizli ifsat komi-
tesine karfl, bu meselemizde kendilerine perde yaptkla-
r insafsz ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi fla-
flrtan onlarn Müslüman kisvesindeki propagandaclar-
na hitaben, fakat sizin huzurunuzda zahiren sizinle bir-
kaç söz konuflaca¤ma müsaade ediniz. (Fakat ikinci gün
beraat karar, o dehfletli konuflmay geriye brakt.)
Tecrid-i mutlakta ve haps-i
münferitte mevkuf
Said Nursî
adavet:
düflmanlk, husumet.
adliye:
mahkeme, yarglama iflle-
riyle u¤raflan daire.
anarfli:
her türlü düzen ve otori-
teye karfl koyarak karflkl¤
meydana getirme durumu.
anarflist:
hiçbir düzen ve otorite
tanmayan, karflklk ve bozgun-
culuktan yana olan, ondan fayda
uman kimse.
anudâne:
inatç bir flekilde.
beraat:
aklanma.
dinî:
dine ait, din ile ilgili.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
ecnebi:
yabanc, baflka milletten
olan.
el-hannas:
fleytan.
fena:
kötü.
fikir:
düflünce, niyet.
firavun:
zalim, merhametsiz.
gaddar:
çok fazla gadreden, zu-
lüm, hakszlk, merhametsizlik
eden.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hâkimiyet-i slâmiye:
slâmn
hakimli¤i, slâmiyetin hâkim ol-
mas.
haps-i münferit:
tek baflna olan
hapis.
hayat- içtimaiye:
sosyal hayat,
cemiyet hayat, toplum hayat.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek, birine yönelerek.
husumet:
düflmanlk.
huzur:
yan, kat, ön, karfl.
hücum:
saldrma, hamle ile ileri
atlmak.
hükümet:
devlet.
ifsat:
karfltrma, karflklk çkar-
ma.
i¤fal:
yanltma, gaflete düflürerek
kandrma, yanlfl ifl yaptrma, al-
datma, aldatlma.
ilhat:
tanr tanmazlk, dinsizlik.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
insaf:
adaleti ve hakk düflünerek
davranma.
insaniyet:
insanlk, bütün insan-
lar.
istimal:
kullanma.
kisve:
klk.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmfl gizli cemiyet, topluluk.
küfür:
flirk koflma, müflriklik.
manevî:
madde dfl olan, maddî
640 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
D
ENZL
H
AYATI
olmayan, manaya ait.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutul-
mufl, zanl olarak hapsedilmifl,
tutuklu.
mukaddesat:
mukaddes olan
fleyler, kutsal fleyler, müba-
rek, aziz, temiz, yüce olarak
kabul edilen fleyler.
mücadele:
savaflma, savafl,
iki taraf arasnda kyasya ya-
plan üstün gelme çatflmas,
kavga.
mürtedâne:
slâmiyeti terk
edene yakflr surette, mür-
tetçe, mürtet gibi.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
mütemerridâne:
mütemerrit
olana yakflr flekilde, dik bafl-
llkla, dik kafallkla, inatlafla-
rak.
mütereddi:
ahlâkça gerile-
yen, soysuzlaflan, soysuzlafl-
mfl, soyca bozulmufl, yozlafl-
mfl.
nam:
ad, isim.
Nemrudâne:
Nemrut gibi.
propaganda:
bir inanç, dü-
flünce, doktrin v.b. ni baflkala-
rna tantmak, benimsetmek
amacn güden ve çeflitli vas-
talarla yaplan faaliyet.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tecrid-i mutlak:
tam bir yal-
nzlk, hiç kimseyle görüfle-
memek.
vahfliyâne:
vahflîce-
sine, vahflîce, vahflîlikle.
vesile:
bahane, sebep.
zahiren:
görünüflte, görünüfle
göre, meydanda olarak.
zndk:
Allah'a ve ahirete
inanmayan, Allah' inkâr
eden, imansz, münkir.