Ben flimdi hürriyetime çok muhtacm. Yirmi seneden
beri lüzumsuz ve haksz ve faidesiz tarassutlar artk yeter.
Benim sabrm tükendi. htiyarlk vaziyetinden, flimdiye
kadar yapmad¤m bedduay yapmak ihtimali var. Maz-
lumun ah, tâ Arfla kadar gider diye bir kuvvetli hakikat-
tir.
Sonra o zalim, dünyaca büyük makamlarda bulunan
bedbahtlar dediler: Sen, yirmi senedir bir tek defa tak-
kemizi baflna koymadn, eski ve yeni mahkemelerin hu-
zurunda bafln açmadn, eski kyafetinle bulundun. Hâl-
buki, on yedi milyon bu kyafete girdi.
Ben de dedim: On yedi milyon de¤il, belki yedi milyon
da de¤il, belki rzasyla ve kalben kabulüyle ancak yedi
bin Avrupaperest sarhofllarn kyafetlerine ruhsat-
fleriye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense, azimet-i
fleriye ve takva cihetiyle, yedi milyar zatlarn kyafetleri-
ne girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmi befl seneden
beri hayat- içtimaiyeyi terk eden adama, nat ediyor,
bize muhaliftir denilmez. Haydi, inat dahi olsa, madem
Mustafa Kemal o inad kramad ve iki mahkeme krma-
d ve üç vilâyetin hükûmetleri onu bozmad; siz neci olu-
yorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükûmetin
zararna, o inadn krlmasna çabalyorsunuz? Haydi si-
yasî muhalif de olsa, madem tasdikinizle yirmi senedir
dünya ile alâkasn kesen ve manen yirmi seneden beri
ölmüfl bir adam, yeniden dirilip, faidesiz kendine çok za-
rarl olarak hayat- siyasiyeye girerek sizin ile u¤raflmaz.
Bu hâlde onun muhalefetinden tevehhüm etmek,
TARHÇE- HAYATI
| 643
D
ENZL
H
AYATI
nülden.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
manen:
iç varlk bakmndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
mazlum:
zulüm görmüfl, zulme
u¤ramfl.
muhalefet:
birinin düflüncesine
zt düflüncede bulunma, karfl
koyma, bir düflünce, fiil veya ha-
rekete karfl durma.
muhalif:
karfl, uyma, karflt.
rza:
kabul etme, evet deme.
ruhsat- fler'iye:
fleriatn ruhsat,
slâmiyetin izin vermesi.
sabr:
sabr, dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
siyasî:
siyaset gere¤i olan, siya-
setle ilgili, siyasete ait.
takva:
Allah'tan korkma, Allah
korkusuyla dinin yasak etti¤i fley-
lerden kaçnma, Allah'n emirleri-
ni tutup azabndan korunma, Al-
lah'n yasaklarndan kaçnmada
azamî titizlik gösterme.
tarassut:
gözleme, gözle takip et-
me, gözaltnda tutma.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
onaylama.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
terk:
brakma, salverme, vazgeç-
me.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kaplma.
vilayet:
il.
zalim:
zulmeden, hakszlk eden,
acmasz ve haksz davranan.
zat:
kifli, flahs, fert.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
Arfl:
kürsü, taht, yüce ma-
kam; en yüksek gök; Allah'n
kudret ve saltanatnn tecelli
yeri.
Avrupaperest:
Avrupa'y kö-
rü körüne sevenler, Avrupa
taklitçileri.
azimet-i fler'iye:
dinî azimet.
bedbaht:
zavall, bahtsz.
beddua:
inkisar, ilenç, bir
kimsenin kötü olmas için
dua, kötü dua.
beyhude:
bofluna, faydasz.
cebr-i kanunî:
kanunî zorla-
ma, kanuna ait bask.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
faide:
fayda, menfaat, kâr,
kazanç.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hayat- içtimaiye:
sosyal ha-
yat, cemiyet hayat, toplum
hayat.
hayat- siyâsîye:
siyasete ait
hayat, politik hayat, siyasi ha-
yat.
huzûr:
yan, kat, ön, karfl.
hükümet:
yönetim.
hürriyet:
serbestlik, özgürlük.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse,
yafll.
inat:
bir konuda, bir hususta
srarl olma, sözünde ayak di-
reme, dikine gitme, vaz geç-
meme.
kalben:
kalp ile, kalpten, sa-
mimî, içten, gönülden, yürek-
ten, kendi kendine, can ü gö-