2
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
1
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz kardefllerim,
Yak›n›n›zda bulunmakla çok bahtiyar›m. Sizin hayali-
nizle ara s›ra konuflurum, müteselli olurum. Biliniz ki,
mümkün olsayd›, bütün s›k›nt›lar›n›z› kemal-i iftihar ve
sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’y› ve
havalisini tafl›yla, topra¤›yla seviyorum. Hatta diyorum
ve resmen de diyece¤im: Isparta hükûmeti bana ceza
verse, baflka vilâyet beni beraat ettirse, yine buray› ter-
cih ederim.
Evet, ben üç cihetle Ispartal›y›m. Gerçi tarihçe ispat
edemiyorum; fakat kanaatim var ki, ‹sparit nahiyesinde
dünyaya gelen Said’in asl›, buradan gitmifl. Hem Isparta
vilâyeti öyle hakikî kardeflleri bana vermifl ki; de¤il Ab-
dülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onlar›n her biri-
sine maalmemnuniye feda eylerim.
Tahmin ederim, flimdi küre-i arzda Risale-i Nur fiakirt-
lerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az s›k›nt› çeken
yoktur. Çünkü, kalp ve ruh ve ak›llar› iman-› tahkikî nur-
lar›yla s›k›nt› çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i
Nur dersiyle hem geçici, hem sevapl›, hem ehemmiyet-
siz, hem hizmet-i imaniyenin baflka bir mecrada inkiflaf›-
na vesile olmas›n› bilerek, flükür ve sab›rla karfl›l›yorlar.
“‹man-› tahkikî dünyada dahi medar-› saadettir” diye,
hâlleriyle ispat ediyorlar. Evet, “Mevlâ görelim neyler,
asl:
soy, nesep.
aziz:
muhterem, sayg›n.
bahtiyar:
bahtl›, talihli, mes’ut ,
mutlu.
belki:
hatta.
beraat:
aklanma.
cihet:
yan, yön, taraf.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
fedâ:
gözden ç›karma, u¤runa
verme.
fikren:
fikir ile, düflünerek, zih-
nen.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
hakikî:
gerçek, do¤ru.
hamd:
Allah'a karfl› olan flükran
ve memnuniyetini onu överek
bildirme, Allah'›n yüceli¤ini övme.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için "üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de..." manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre,
dolay.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur'ân hakikatleri-
nin ikna edici ve ilmî delillerle an-
lafl›lmas›na hizmet etme.
hükümet:
yönetim.
iman-› tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
inkiflaf:
aç›lma, ortaya ç›kma, gö-
rülme, a盤a ç›kma, meydana ç›k-
ma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
kalben:
kalp ile, kalpten, samimî,
içten, gönülden, yürekten, kendi
kendine, can ü gönülden.
kanaat:
görüfl, fikir.
kemal-i iftihar:
övünmenin son
derecesi, tam manas›yla iftihar
etmek.
kusur:
eksiklik, noksan.
küre-i arz:
arz küresi, yer yuvar-
la¤›, dünya, yer küre.
maalmemnuniye:
memnuniyet-
le, memnunlukla, seve seve.
maddî:
maddeye ait, madde ile
alâkal›, cismanî.
mecra:
kanal, yer.
medar-› saadet:
mutluluk vesile-
si, ferahl›k sebebi.
Mevlâ:
Allah.
mütesellî:
teselli bulan, avunan,
ac›y› unutur gibi olan, üzüntüsü
da¤›lan.
nahiye:
idarî teflkilâtlanmada ka-
za ile köy aras›ndaki kademe.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
resmen:
kesin olarak, aç›k
olarak, aç›kça.
ruhen:
ruh bak›m›ndan, ruh
yönünden, ruh olarak.
sab›r:
sab›r, dayanma, katlan-
ma, zorluklara dayanma gü-
cü.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flükür:
Allah'›n verdi¤i nimet-
ler karfl›s›nda elhamdülillah
deme, Allah'a dil ile hamd et-
me.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden
üstün tutma, öne alma, seç-
me, daha çok be¤enme.
tesbih:
Allah'› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tut-
ma, Sübhanallah deme, Ce-
nab-› Hakk› (c.c.) flan›na lây›k
ifadelerle anma, Allah'a söz,
ifl, davran›fl ve kalple içten
ibadet etme.
vesile:
bahane, sebep.
vilayet:
il.
zahmet:
s›k›nt›, eziyet, me-
flakkat.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
2.
Hiçbir fley yoktur ki hamd ile Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)
650 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI