rahmete kalboluyor; elbette biz, sab›r ve flükürle tevekkül
edip sükût ederiz. Zarar ile icbar ile sükûtumuzu bozdur-
mak ise, insafa, adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i
milliyeye bütün bütün z›tt›r, muhaliftir.
Hulâsa-i kelâm:
Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve
ehl-i idarenin ve inzibat›n ve adliye ve zab›tan›n bizimle
u¤raflacak hiçbir iflleri yoktur. Olsa olsa, dünyada hiçbir
hükûmetin müdafaa edemedi¤i ve akl› bafl›nda hiçbir in-
san›n hofllanmad›¤› küfr-i mutlak ve dehfletli bir taun-i
beflerî ve maddiyyunluktan gelen z›nd›kan›n taassubuyla,
bir k›s›m gizli z›nd›klar fleytanetiyle baz› resmî memurla-
r› aldatarak evhamland›r›p, aleyhimize sevk etmek var.
Biz de deriz: De¤il böyle bir kaç vehham›, belki dünyay›
aleyhimize sevk etseler, Kur’ân’›n kuvvetiyle, Allah’›n
inayetiyle kaçmay›z; o irtidatkâr küfr-i mutlaka ve o z›n-
d›kaya teslim-i silâh etmeyiz.
Said Nursî
ì®Õ
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Sizin sebat ve metanetiniz, masonlar›n ve münaf›kla-
r›n bütün plânlar›n› akim b›rak›yor.
Evet kardefllerim, saklamaya lüzum yok; o z›nd›klar,
Risale-i Nur’u ve flakirtlerini tarikate ve bilhassa Nakflî
tarikatine k›yas edip, o ehl-i tarikati ma¤lûp ettikleri
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 653
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
kalb:
dönme.
küfr-i mutlak:
kay›ts›z flarts›z kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
maddiyyunluk:
maddiyyunlar›n
mesle¤i, maddecilik.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmufl, s›k› bir dayan›flmay› esas
alan komitac› teflkilât›n mensu-
bu.
metanet:
sebat, gayret.
muhalif:
ayk›r›, z›t, karfl›t.
müdafaa:
savunma.
münaf›k:
kalbinde küfrü gizledi¤i
hâlde Müslüman görünen, kâfirli-
¤ini gizleyerek Müslüman gibi
davranan.
Nakflî:
Hz. fiah-› Nakflibend'in kur-
du¤u tarikat ve bu tarikata men-
sup olan.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-
terme.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
sebat:
kararl› olma, karar›ndan
vazgeçmeme, azimlilik.
sevk:
yönlendirme.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
sükût:
susma.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
fleytanet:
fleytanl›k, kurnazl›k, hi-
lekârl›k, aldat›c›l›k.
flükür:
Allah'›n verdi¤i nimetler
karfl›s›nda elhamdülillah deme,
Allah'a dil ile hamd etme.
taassup:
körü körüne ba¤l›l›k, bâ-
t›lda ›srar etme.
tarikat:
ayn› dinden olmakla bir-
likte, baz› ‹lâhî hakikatlere varma
ve Allah'a vas›l olma yolunda
farkl› görüfl tafl›yanlar›n meydana
getirdi¤i topluluk.
taun-› beflerî:
insanla ilgili taun,
insana ait veba.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
teslim-i silâh:
silâh b›rakma, silâ-
h›n› teslim etme.
tevekkül:
Allah'a dayanma ve
güvenme, gücünün yetmedi¤i
yerde Allah'tan bekleme.
vehham:
çok flüphe ve vesvese
eden, çok kuruntulu.
zab›ta:
flehir güvenli¤ini sa¤la-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
z›nd›k:
Allah'a ve ahirete inan-
mayan, Allah'› inkâr eden, iman-
s›z, münkir.
z›nd›ka:
dinsizlik, inançs›zl›k.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
adliye:
mahkeme, yarg›lama
iflleriyle u¤raflan daire.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
flar›s›z.
aleyhimize:
zarar›m›za.
aziz:
muhterem, sayg›n.
belki:
hatta.
ehl-i hükümet:
hükümete
mensup kimseler, milleti ida-
re edenler.
ehl-i idare:
ülkeyi yöneten-
ler.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meflgul olanlar, siyaset
adamlar›, politikac›lar.
ehl-i tarikat:
tarikata men-
sup olanlar.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esass›z fleyler, kuruntu-
lar.
gayret-i vataniye:
vatan için
çal›flma.
hamiyet-i milliye:
millet için,
millî gayeler u¤runa fedakâr-
l›kta bulunma, çal›flma, gay-
ret etme.
hulâsa-i kelâm:
sözün hulâ-
sas›, sözün özü, sözün k›sas›.
hükümet:
devlet, yönetim.
icbar:
zorlama, zorla ve iste¤i
d›fl›nda bir ifl yapt›rma, mec-
bur etme, bask›.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
inzibat:
askerî polis.
irtidatkâr:
irtidat edici, din-
den ç›kan, dini terk eden.