Tarihçe-i Hayat - page 662

dünyevî musibetlerin sonlar› ekseriyetle ferahl› ve hay›rl›
oluyor; ve madem biz hakkalyakîn derecesinde yakînî bir
kat’î kanaat›m›z var ki,
biz öyle bir hakikate hayat›m›z›
vakfetmifliz ki, güneflten daha parlak ve Cennet gibi gü-
zel ve saadet-i ebediye gibi flirindir
; elbette biz bu s›k›nt›-
l› hâller ile müftehirâne, müteflekkirâne bir mücahede-i
maneviye yap›yoruz, diye flekva etmemek lâz›md›r.
Aziz kardefllerim,
Evvel ahir tavsiyemiz,
tesanüdünüzü muhafaza; enani-
yet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyat-
t›r.
Said Nursî
ì@Ġ
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Bu müdde-i umumun iddianamesinden anlafl›ld› ki;
hükûmetin baz› erkân›n› i¤fal edip aleyhimize sevk eden
gizli z›nd›klar›n plânlar›, akim kal›p yalan ç›kt›. fiimdi,
bahane olarak cemiyetçilik ve komitecilik isnad›yla ya-
lanlar›n› setre çal›fl›yorlar. Ve bunun bir eseri olarak, be-
nimle kimseyi temas ettirmiyorlar. Güya, temas eden,
birden bizden olur. Hatta, büyük memurlar da çok çeki-
niyorlar ve bana s›k›nt› verdirmekle kendilerini âmirleri-
ne sevdiriyorlar.
Said Nursî
ì@Ġ
ahir:
en son, en sondaki.
akim:
neticesiz, sonu yok, baflar›-
s›z.
amir:
büyük memur, memurun
üstü.
aziz:
muhterem, sayg›n.
bahane:
yalandan özür, as›l sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
benlik:
nefsi önde tutma, enani-
yet, kibir, gurur.
cemiyetçilik:
cemiyet taraftarl›¤›,
particilik, grupçuluk.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya ile
ilgili.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, ço¤unlukla.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
güya:
sanki, sözde.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakkalyakin:
marifet mertebesi-
nin en yükse¤i.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için "üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de..." manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
hükümet:
devlet, yönetim.
iddianame:
iddia yaz›s›, savc›n›n
bir dava konusundaki iddialar›n›
toplam›fl oldu¤u, isnat etti¤i suç
ve delilleri de içine alan yaz›s›.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
ihtiyat:
ileriyi düflünme, ilerisini
düflünerek davranma, gelece¤i
düflünerek tedbirli hareket etme.
isnâd:
dayanma, dayand›rma.
itidal-i dem:
so¤ukkanl›l›k.
kanaat:
görüfl, fikir.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanm›fl gizli cemiyet, topluluk.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
662 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
musibet:
felâket, belâ, ans›-
z›n gelen belâ, dert, s›k›nt›.
mücahede-i maneviye:
ma-
nevî olarak yap›lan cihat.
müdde-i umum:
savc›.
müftehirane:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir
flekilde.
müteflekkirâne:
müteflekkir
olarak, teflekkürle, iyilik bilir-
likle, iyili¤e karfl› nazik davra-
n›flla.
rekabet:
ayn› amac› güden
kimseler aras›ndaki çekiflme,
yar›flma, yar›fl.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
setr:
örtme, kapanma, gizle-
me.
sevk:
yönlendirme.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
flekva:
flikâyet, yak›nma, hofl-
nutsuzluk, memnuniyetsizlik.
tahaffuz:
korunma, sak›nma.
tavsiye:
ö¤ütleme.
temas:
görüflme, bir arada
bulunma.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine
dayanma, birbirinden destek
alma, omuzdafll›k.
vakf:
bir mal veya mülkü sa-
t›lmamak Allah'a ait bir mülk
olmak flart›yla bir hay›r ifline
ba¤›fllay›p ba¤lama.
yakînî:
yakîne ait, yakînle il-
gili, kat'î, flüphe edilmeyecek
bilgiye ait, onunla ilgili.
z›nd›k:
Allah'a ve ahirete
inanmayan, Allah'› inkâr
eden, imans›z, münkir.
1...,652,653,654,655,656,657,658,659,660,661 663,664,665,666,667,668,669,670,671,672,...1390
Powered by FlippingBook