Bu defaki küçük müdafaatmda demifltim:
Risale-i Nurdaki flefkat, hakikat, hak, bizi siyasetten
men etmifl. Çünkü, masumlar belâya düflerler; onlara
zulmetmifl oluruz. Baz zatlar bunun izahn istediler.
Ben de dedim:
fiimdiki frtnal asrda gaddar medeniyetten neflet
eden hodgâmlk ve asabiyet-i unsuriye ve Umumî Harp-
ten gelen istibdadat- askeriye ve dalâletten çkan merha-
metsizlik cihetinde öyle bir efledd-i zulüm ve efledd-i istib-
dadat meydan almfl ki, ehl-i hak, hakkn kuvvet-i mad-
diye ile müdafaa etse, ya efledd-i zulüm ile, tarafgirlik ba-
hanesiyle çok bîçareleri yakacak; o halette, o da azlem
olacak ve ma¤lûp kalacak. Çünkü, mezkûr hissiyatla ha-
reket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamn hatasyla
yirmi otuz adam adî bahanelerle vurur, periflan eder.
E¤er ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnz vuran vur-
sa, otuz zayiata mukabil yalnz biri kazanr, ma¤lûp vazi-
yetinde kalr. E¤er mukabele-i bilmisil kaide-i zalimane-
siyle, o ehl-i hak dahi, bir-ikinin hatasyla yirmi-otuz bî-
çareleri ezseler, o vakit hak namna dehfletli bir hakszlk
ederler.
flte, Kurânn emriyle, gayet fliddetle ve nefretle
siyasetten ve idareye karflmaktan kaçnd¤mzn hakikî
hikmeti ve sebebi budur. Yoksa, bizde öyle bir hak kuv-
veti var ki, hakkmz tam ve mükemmel müdafaa edebi-
lirdik. Hem madem her fley geçici ve fânîdir ve ölüm
ölmüyor ve kabir kaps kapanmyor ve zahmet ise,
adalet:
her hak sahibine hakknn
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
adî:
alfllmfl olan, her zamanki
gibi, fevkalâde olmayan.
asabiyet-i unsuriye:
rkçlk da-
mar, rkçlk.
asr:
yüzyl.
azlem:
çok zalim, en zalim.
bahane:
yalandan özür, asl sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
belâ:
musibet, gam, keder, afet,
sknt.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
cihet:
yan, yön, taraf.
dalâlet:
iman ve slâmiyetten ay-
rlmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
rlma, azma, batla yönelme.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, slâmi-
yet ve hak yolunda olan, hak
mezhepte olan.
efledd-i istibdat:
zorbal¤n en
çetini, kanunsuz, keyfî idarenin
en fliddetlisi.
efledd-i zulüm:
zulmün en flid-
detlisi.
fânî:
ölümlü.
gaddar:
çok fazla gadreden, zu-
lüm, hakszlk, merhametsizlik
eden.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
hata:
suç, günah, kabahat.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal, anlaml ve yerli yerinde
olufl.
hissiyat:
hisler, duygular.
hodgâm:
kendi keyfini düflünen,
bencil.
idare:
yönetim.
istibdadat- askeriye:
askerî bas-
klar, askere ait dayatmalar.
izah:
açkça ortaya koyma, açk-
lama yapma, bir konuyu ayrnt-
laryla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
zlan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
kaide-i zalimane:
zalimce kural.
kuvvet-i maddiye:
maddî kuv-
vet, bilek gücü.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
ma¤lup:
yenilmifl, kendisine galip
gelinmifl, yenilen kimse.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
652 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
D
ENZL
H
AYATI
medeniyet:
medenîlik, flehir-
lilik, uygarlk.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, brakmama, bir
fleyi diri¤ etme, bir fleyin ya-
plmasn engelleme, esirge-
me, vermeme, önleme.
merhamet:
acmak, flefkat
göstermek, korumak, iyilik
etmek, bîçarelere yardmda
bulunmak, esirgemek.
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
mukabele-i bi'l-misil:
misliy-
le mukabele etme, karfllaflt-
¤ muamelenin aynsn sahi-
bine iâde etme.
mukabil:
karfllk olarak, kar-
fll¤nda.
müdafaa:
savunma.
müdafaat:
savunmalar.
mükemmel:
kemale erdiril-
mifl, kemal bulmufl, kâmil, ta-
mamlanmfl, noksansz, tam,
eksiksiz.
nam:
ad, isim.
nefret:
i¤renme, tiksinme, ik-
rah.
nefl'et:
çkma, yetiflme.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfllksz
merhamet, karfllk bekleme-
den yardm etme.
taarruz:
hücum etme, saldr-
ma.
tarafgir:
bir taraf tutan, bir
taraf destekleyen, tarafl.
Umumî Harp:
Birinci Dünya
Savafl.
zayiat:
kayplar, yitikler.
zulüm:
hakszlk, eziyet, cefa,
iflkence.