Tahlil:
Üç (
Q
) alt› yüz; dört (
¿
) iki yüz; bir (
¢S
); bir
(
?
) yüz, bir (
¢U
), bir (
±
), bir (
?
) iki yüz on; dört
(
?
), bir (
´
) yüz elli; üç (
ì
), bir (
h
), bir (
i
) k›rk; bir
(
?
), dokuz (
Ü
), bir (
O
), bir (
h
), dört (
G
) altm›fl iki
eder. Yekûnu bin üç yüz altm›fl iki ederek, bu senenin ay-
n› tarihine ve bafl›m›za gelen musibetin ayn› dakikas›na
tam› tam›na tevafuku, kuvvetli bir emaredir.
..........
Üçüncü emare
’nin beyan›na flimdilik lüzum olmad›-
¤›ndan yazd›r›lmad›.
Said Nursî
⨏
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Bu hâdise tesiriyle ben kendimi masum kardefllerime
r›za-i kalp ile feda etmeye kat’î azmücezim etti¤im ve ça-
resini fikren arad›¤›m vakitte, Celcelûtiye’yi okudum.
Birden hat›ra geldi ki, ‹mam-› Ali (r.a.), “
Yâ Rab! Emân
ver
” diye dua etmifl; inflaallah o duan›n s›rr›yla selâmete
ç›kars›n›z.
Evet Hazret-i Ali Rad›yallahü Anh,
kaside-i Cel-
celûtiye
’de iki suretle Risale-i Nur’dan haber verdi¤i gibi,
Ayetü’l-Kübra
risalesine iflareten,
r
ân
én
Ør
dG n
øp
e »u
æp
en
G i'
ôr
Ño
µ
r
dG p
án
jn
’r
Ép
Hn
h
der. Bu iflarette ima eder
aman:
yard›m.
aynen:
bir fleyin asl› veya kendisi
olarak, t›pk› t›pk›s›na, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
azmücezim:
kesin karar ve niyet.
bahane:
vesile, sebep.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem'in (a.s.m.) derslerine
istinaden, asl› cifir ve ebcet hesa-
b› ile alâkal› olarak Hz. Ali (r.a.) ta-
raf›ndan telif edilen Süryanice bir
kasidedir.
ehemmiyet:
önem.
eman:
eminlik, korkusuzluk.
emare:
alâmet, niflan, eser, ipucu,
belirti, karine.
fedâ:
gözden ç›karma, u¤runa
verme.
fikren:
fikir ile, düflünerek, zih-
nen.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa olan,
meydana ç›kan hâl.
hat›r:
zihin, fikir.
ima:
dolayl›, üstü kapal› ifade et-
me.
inflaallah:
Allah izin verirse.
iflareten:
iflaretle, iflaret ederek.
kaside-i Celcelûtiye:
Hz. ‹mam-›
Ali'nin Hz. Peygamberin dersleri-
ne istinaden kaleme ald›¤› ve as-
l› cifir ve ebcet hesab› ile alâkal›
olarak telif edilen Süryanice kasi-
de.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kusur:
eksiklik, noksan.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
menba:
kaynak, her hangi bir fle-
yin ç›kt›¤› yer.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
niyaz:
rica, dua.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat› ›slah ve ter-
biye eden Allah.
Rad›yallahü Anh:
Sahabe veya
‹slâm büyüklerinin ad› geçti-
¤inde söylenilen "Allah on-
dan raz› olsun" manas›nda
dua. Tek erkek için söylenir.
remz-i gaybî:
gaybî iflaret,
ileride olacak fleylerle ilgili
iflaret.
r›za-i kalp:
kalbin raz›l›¤›,
kalp hoflnutlu¤u.
selâmet:
kurtulufl, halâs.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flefaat:
bir suçlu veya ihtiyaç
sahibinin af ve iyili¤e kavufl-
mas› için di¤eri taraf›ndan ya-
p›lan arac›l›k.
tab:
kitap basma, kitap bask›-
s›, bask›.
tahlil:
unsurlar›na ay›rma, çö-
zümleme, analiz.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
tesir:
etki.
tevafuk:
uyma, uygun gel-
me, uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk
gelme.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
646 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI