Tarihçe-i Hayat - page 638

Risale-i Nur gibi gayet hak ve hakikat bir eseri okuyan-
lara ve hiçbir siyasî cemiyetle münasebeti olmayan o ha-
lis dindarlar›n birbiriyle uhrevî dostluk ve uhuvvetlerine
cemiyet nam› verip iliflmiflsiniz; onlar› pek acip bir ka-
nunla mahkûm ettiniz ve etmek istediniz?” dedikleri za-
man ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz.
Ve sizi i¤fal eden ve adliyeyi flafl›rtan ve hükûmeti bizim-
le vatana ve millete zararl› bir surette meflgul eyleyen
muar›zlar›m›z olan z›nd›klar ve münaf›klar, istibdad-›
mutlaka “cumhuriyet” nam› vermekle, irtidad-› mutlak›
rejim alt›na almakla, sefahat-i mutlaka “medeniyet” ismi
vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla,
hem sizi i¤fal, hem hükûmeti iflgal, hem bizi periflan ede-
rek, hâkimiyet-i ‹slâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi
hesab›na darbeler vuruyorlar.
Ey efendiler! Dört senede dört defa dehfletli zelzeleler,
tam tam›na dört defa Risale-i Nur flakirtlerine fliddetli bir
surette taarruz ve zulüm zamanlar›na tevafuku ve her bir
zelzele dahi tam taarruz zaman›nda gelmesi ve hücumun
durmas›yla zelzelenin durmas› iflaretiyle, flimdiki mahkû-
miyetimiz ile gelen semavî ve arzî belâlardan siz mes’ul-
sünüz.
Denizli hapishanesinde
tecrid-i mutlak ve
haps-i münferitte mevkuf
Said Nursî
ìĠ
acip:
tuhaf, hayret veren, hayret-
te b›rakan, flafl›lacak fley.
adliye:
mahkeme, yarg›lama iflle-
riyle u¤raflan daire.
arzî:
topra¤a ait, toprakla ilgili.
belâ:
musibet, gam, keder, afet,
s›k›nt›.
cebr-i keyfî-i küfrî:
keyfî olarak
küfre zorlama, kanun ve adalete
ayk›r› küfrî bir bask› yapma.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cumhuriyet:
siyasî mekanizmas›
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlü¤üyle temel hak ve
hürriyetleri sa¤lamay› amaçlayan
idare flekli.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
dindar:
dinî kaidelere hakk›yla ri-
ayet eden, dininin emirlerini yeri-
ne getiren, mütedeyyin.
ecnebi:
yabanc›, baflka milletten
olan.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakikat
:
gerçek, as›l, esas.
hâkimiyet-i ‹slâmiye:
‹slâm›n
hakimli¤i, ‹slâmiyetin hâkim ol-
mas›.
halis:
her amelini, yaln›z Allah r›-
zas› için iflleyen.
haps-i münferit:
tek bafl›na olan
hapis.
hücûm:
sald›rma, hamle ile ileri
at›lmak.
hükümet:
devlet.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
irtidad-› mutlak:
tam dinsizlik,
dinin bütün kaidelerini red ve
terk etme.
istibdat-› mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tan›mayan tam bask›,
tam diktatörlük.
iflgal:
meflgul etme, iflten al›koy-
ma, u¤raflt›rma.
mahkûmiyet:
hüküm giyme, hü-
kümlülük.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarl›k.
mes'ul:
yapt›¤› ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutulmufl,
zanl› olarak hapsedilmifl, tutuklu.
muar›z:
muhalefet eden, karfl› ç›-
kan, muhalif.
münaf›k:
kalbinde küfrü giz-
ledi¤i hâlde Müslüman görü-
nen, kâfirli¤ini gizleyerek
Müslüman gibi davranan.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›n-
l›k.
nam:
ad, isim.
periflan:
kederli, hüzünlü, üz-
gün.
rejim:
idarede tutulan yol,
yönetme tarz›, düzenleme bi-
çimi.
sefahet-i mutlaka:
nefsin kö-
tü arzular›na mutlak surette
uyma.
semavî:
semaya mensup, se-
maya ait, gökten gelen, gök
ile ilgili.
siyasî:
siyaset gere¤i olan, si-
yasetle ilgili, siyasete ait.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
taarruz:
bir fleyin ve kimse-
nin üzerine fliddetle sald›rma.
tecrîd-î mutlak:
tam bir yal-
n›zl›k, hiç kimseyle görüfle-
memek.
tevafuk:
uyma, uygun gel-
me, uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk
gelme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
uhuvvet:
kardefllik.
zelzele:
yer sars›nt›s›, dep-
rem.
z›nd›k:
Allah'a ve ahirete
inanmayan, Allah'› inkâr
eden, imans›z, münkir.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
638 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
1...,628,629,630,631,632,633,634,635,636,637 639,640,641,642,643,644,645,646,647,648,...1390
Powered by FlippingBook